Berlin polisi, Samidun Almanya tarafından 15 ve 16 Nisan’da Filistin Tutsaklar Günü sebebiyle düzenlenmek istenen gösterileri yasakladı. Alman devletinin Filistinlilerin haklarına, özgürlüklerine, ifadelerine ve varoluşlarına yönelik bu saldırısı, Almanya’nın Siyonist İsrail devletine verdiği desteği gösteriyor.
1996’dan beri Berlin’de düzenlenen gösterileri Almanya 2021 ve 2022 yılında da yasaklamıştı.
Alman devleti bu yasaklama ile -Berlin polisi aracılığıyla- Siyonist işgal güçleri tarafından hapsedilen 4.800’den fazla Filistinliye saldırıyor ve Filistin Tutsaklar Günü’nü baskı ve susturma amacıyla hedef alarak adalet ve özgürlük mücadelesine karşı çıkıyor.
Filistinliler, sömürge işgali tarafından parmaklıklar ardına kapatılan Filistinli tutuklulara destek amacıyla her yıl 17 Nisan’da Filistinli Tutsaklar Günü’nü anıyor. Bu günde, işkenceye, çocukların hapsedilmesine ve hapsetmenin sömürgecilerin Filistin’in kurtuluşuna ve kendi kaderini tayin hakkına karşı bir silah olarak kullanılmasına karşı sesini yükseltiyor.
Filistin Tutsaklar Günü 68. gündür açlık grevinde olan Kadir Adnan’dan, Velit Daqqah’a, parmaklıklar ardında önderlik etmeye ve mücadele etmeye devam eden mahkumların isimlerini ve hikayelerini dünyanın tüm şehirlerine haykırdığımız uluslararası bir gün.
İsrail Jaabis, Ahmet Sedat, Mervan Barguti, Nael Barguti, Abdullah Barguti, Ahmet Manasra ve parmaklıklar ardındaki 4.800 Filistinli tutsağın yanı sıra Fransa’da 38 yıldır hapiste olan George Abdullah’ı ve Filistinli aktivistleri selamlıyoruz.
Berlin polisinin bu eylemini, Filistinli tutsaklar hareketine yönelik bir saldırı olarak görüyoruz ve tüm Filistin dostlarını onların derhal serbest bırakılması için daha da güçlü bir şekilde harekete geçmeye çağırıyoruz.
Filistinlilerin direnişinin sembolü haline gelen Toprak Günü’nün 47’nci yılı dolayısıyla Gazze Şeridi’nde ve işgal altındaki Filistin topraklarında etkinlikler düzenleniyor.
Filistin halkının mücadelesini, toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını ve özgürlüğünü simgeleyen “30 Mart Toprak Günü”nde siyonist işgal, her yıl olduğu gibi bu yıl da başta Filistin toprakları olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde protesto ediliyor.
İsrail güçleri, 30 Mart 1976’da Filistin’in kuzeyindeki Celile bölgesinde yaşayan İsrail vatandaşı Filistinlilere ait binlerce dönüm araziye el koydu. Bunun üzerine Filistin halkı, bu gaspı protesto etmek için direniş başlatarak, genel greve gitti. İsrail polisi gösterilere katılan Filistinlilere ateş açarak 6 kişiyi öldürdü ve yüzlerce kişiyi yaraladı. Bu olay, İsrail’in Filistin topraklarına el koymasına karşı direnişin sembolü haline geldi. 30 Mart o günden beri “Filistin Toprak Günü” olarak anılıyor.
30 Mart tarihi, Filistin topraklarının işgal altında olduğunu göstermesi, siyonist işgale karşı Filistin halkının varlığını, birliğini, toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını ve özgürlüğünü ifade etmesi açısından önemli bir gün. 47 yıldır sürdürülen bu gelenekle Filistinliler, vatanlarından vazgeçmeyeceklerini, yurtlarına dönmek için mücadelelerini sürdüreceklerini, siyonist işgali tanımayacaklarını dile getiriyor.
Aşırı sağcı İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich radikal Yahudi yerleşimcilerin saldırdığı Filistin köyü Huvara’nın tamamen ortadan kaldırılmasını istedi.
Netanyahu’nun aşırı sağcı koalisyonunda yer alan Yahudi yerleşimci yanlısı bir partinin başkanı olan Smotrich, bugün düzenlediği basın konferansında “Bence Huvara’nın silinmesi gerekiyor” dedi.
İki İsrailli yerleşimcinin arabalarında oturdukları sırada Filistinli olduğundan şüphelenilen bir silahlı kişi tarafından öldürülmesinden iki gün sonra radikal Yahudi yerleşimciler, Filistin köyü Huvara’da çok sayıda evi ve aracı ateşe vermiş, olaylarda bir Filistinli öldürülmüş, onlarca kişi yaralanmıştı.
İsrail etnik arındırmayı 1948’deki Nekbe’den bu yana sistematik olarak devam ettiriyor.
İsrail işgal güçleri, 26 Ocak Perşembe günü Cenin mülteci kampına yaptığı saldırıda 10 Filistinliyi katletmiş çok sayıda Filistinliyi de yaralamıştı. ABD’nin birçok metropolünde bu saldırı Filistin ve Arap diasporasının oluşturduğu kitleler tarafından protesto ediliyor ve dayanışma eylemleri düzenleniyor. Bu eylemlerden biri 29 Ocak Pazar günü ABD’nin Illinois eyaletine bağlı Şikago şehrinde gerçekleştirildi. “Filistin’de Adalet için Şikago Koalisyonu” (Chicago Coalition for Justice in Palestine) adlı çatı örgütü tarafından organize edilen eyleme “Filistinde Adalet için Öğrenciler Platformu” (Students for Justice in Palestine Chicago) , “Filistin için Amerikalı Müslümanlar” (American Muslims for Palestine), “Filistin Topluluk Ağı” (U.S Palestinian Community Network) , “Barış için Yahudilerin Sesi Platformu” (Jewish Voice for Peace) ve “Şikago Siyah Hayatlar Önemlidir Koalisyonu” (Chicago Coalition of Black Lives Matter) isimli kitle örgütlerinin yanısıra Filistine destek veren çok sayıda kişi katıldı. Kitle örgütleri tarafından basın açıklamaları okundu ve ardından Şikago’nun en kalabalık caddelerinden biri olan Michigan Caddesi’nde sloganlı bir yürüyüş gerçekleştirildi.
“Filistin’de Adalet için Şikago Koalisyonu” adına açıklama yapan bir basın sözcüsü Batı Şeria’nın Cenin kampında 10 Filistinlinin katledildiği ve onlarcasının yaralandığı saldırının eşi benzeri görülmemiş bir insanlık suçu olduğunu söylerek söze başladı ve Uluslararası Kızıl Haç örgütünün raporundan bir alıntı yaptı. İsrail güçlerinin, yaralıların olduğu bir hastaneye önce biber gazı atıp daha sonra ablukaya alması sonucu hastanedeki yaralılara müdahale edilemediği ve yaralıların tahliyesinin engellediği belirtildi. Cenin’deki katliamın bir gün içinde yapılan bir katliam olmadığı, aksine bu katliamın İsrail’in Filistin direnişini ezmek için aylardır uygulamakta olduğu sistematik saldırıların bir sonucu olduğu söylendi. 2022 yılında toplamda 231 Filistinlinin katledildiğini ve bunun 2005 yılından bu yana en yüksek sayı olduğuna işaret edildi. 2023 yılında ise henüz Ocak ayı olmasına rağmen daha şimdiden 30’dan fazla Filistinlinin katledildiğine ve Netanyahu öncülüğündeki faşist ve Arap düşmanı hükümetin bu sayıyı daha da arttırabileceğine dikkat çekildi. Fakat buna rağmen Filistin direnişinin asla teslim olmayacağı, mücadeleye işgal edilen toprakların bütün cephelerinde devam edileceği belirtildi.
“Barış için Yahudilerin Sesi Platformu” adına açıklama yapan bir basın sözcüsü de katliamın İsrail’in “dalgakıran operasyonları”nın bir parçası olduğunu belirtti. Filistinde her gün artmakta olan ölümlerin sebebinin İsrail’in Filistin üzerinde uyguladığı ırk ayrımcı rejim olduğunu, İsrail’in yeni ırkçı hükümetinin ise devam eden krizi daha da derinleştireceğini belirtti. İsrail ve Filistin arasında devam eden savaşın eşit güçler arasında bir çatışma olarak adlandıralamayacağı, ortada İsrail lehine asimetrik bir güç dengesinin olduğu ve bunun en büyük sorumlusunun da İsrail’e yıllık 3.8 milyar dolarlık askeri yardım sağlayan ABD olduğunu teşhir etti.
Yapılan basın açıklamalarının ardından kitle sloganlar eşliğinde Michigan Caddesi üzerinde yürüyüşe başladı. Yürüyüş esnasında İsrail’in suçlarını teşhir eden ve Filistin direnişiyle özdeşleşmiş çeşitli sloganlar sık sık coşkulu bir şekilde atıldı. “Nehirden denize özgür Filistin!”, “Tek bir çözüm var o da İntifada ve devrim!” , “İsrail ayrımcılığını (Apartheid) sonlandır! ”, “Filistin bizimdir, çalınan topraklarda barış olmaz !” ve “Etnik arındırma bir suçtur! ” atılan sloganlar arasında sık sık yer aldı. Yoğun bir trafiğe sahip olan Şikago’da sürücüler zaman zaman kornalarıyla eylemcilere destek oldular. Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları’ndan bir yoldaşımız da Filistin diasporasına destek için eylemde yer aldı.
Siyonist İsrail’de genel seçimler sonuçlandı ve Binyamin Netanyahu kurduğu koalisyonla altıncı kez başbakanlık koltuğuna oturdu. Koalisyon ortakları fiili anlamda Filistin’in varlığını ortadan kaldırıp tamamen Siyonizmin insafına bırakan yüzyılın anlaşmasına bile karşı çıkıyorlar. Filistinli silahsız sivillerin sürekli olarak öldürüldüğü Batı Şeria’da, Siyonist güvenlik güçlerinin olası tehditler karşısında ne zaman ateş açabileceğine ilişkin kuralların gevşetilmesini talep ediyorlar. Bunlar ve daha başka gerici, sağcı tutumları sebebiyle Netanyahu’nun başında yer aldığı koalisyon pek çok basın yayın organında “İsrail’in tarihindeki en sağcı hükümet” olarak tarif ediliyor.
Siyonistler Arası Anlaşmazlık!
Koalisyonun göreve başlamasıyla birlikte Siyonist cepheden bile itiraz sesleri yükselmeye başladı. Bunlardan en dikkat çekici olanlarından bir tanesi İsrail’in Paris büyükelçisi Yael German’ın yeni hükümeti protesto için istifa etmesi oldu. İstifa eden büyükelçi “Beni tayin eden önceki hükümetin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü temelli dünya görüşünü ve ülkemi temsil etmekten gurur ve mutluluk duyuyordum.” diyordu. Yeni kabinede, aşırılıklarıyla öne çıkan parti temsilcilerinin bulunduğunu, bu şartlar altında, inandığı her şeyden çok farklı bir politikayı temsil etmeye devam edemeyeceğini söyleyerek görevi bırakıyordu.
Netanyahu’nun kurduğu yeni koalisyonun emsallerinden bile daha gerici olduğuna, icraatlarıyla bunu en kısa sürede kanıtlayacağına dair bir şüphemiz yok. Özellikle Siyonist rejimin normalleşme adı altında başta körfezin gerici rejimleri olmak üzere, Mısır’dan Türkiye’ye işbirlikçi iktidarlarla kol kola girdiği bir dönemde Filistin halkını çok daha sıkıntılı günler beklediğini de söylemek gerekir. Ancak, bu durumu tespit etmek ve karşısında yer almak başka bir şey, kurulan koalisyonun yapısını bahane ederek Siyonizmin başta ayağa kan, kin, ırkçılık ve ayrımcılık üzerine kurulu bir rejim olduğunu unutturmak başka bir şeydir.
Siyonist İsrail Bir Kanser Hücresidir!
İstifa eden büyükelçinin temsil etmekten gurur duyduğu önceki hükümetin sözde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü temelli dünya görüşünün uygulamalarına bir bakalım. Sadece 2022 yılında 53 Filistinli çocuk katledildi, Gazeteci Şirin Ebu Akile görev yaparken kasten öldürüldü, Filistinlilere ait 950 ev ve yapı yıkıldı, yeni yerleşimci taşınması, yeni yasa dışı yerleşim birimlerinin yapımı son hız devam etti. Bunlar akla ilk anda gelenler, Netanyahu ve koalisyon ortakları varken ya da yokken hiç fark etmez, Siyonist rejim öldürmeye, yıkmaya ve Filistin topraklarını Filistin halkından arındırmaya hiç ara vermedi, vermiyor.
Yeni koalisyonun, önceki hükümetlerden benzer uygulamaları daha açıktan ve daha gözü pek yapmaktan başka bir farkı olmayacaktır. Çünkü sorun İsrail’de iktidarı ele alacak hükümetin ne kadar sağda olduğu meselesi değil İsrail’in kendisinin ırkçı, ayrımcı, yayılmacı, eli kanlı, korsan bir oluşum olmasıdır. Her zaman söylüyoruz bu vesileyle tekrar söyleyelim İsrail Ortadoğu’nun bağrına yerleşmiş bir kanser hücresidir. Ya kanserle mücadele edersiniz ya da türlü göz boyamalarla oyalanıp yayılmasına sebep olursunuz. Eğer Filistin topraklarında yaşayan tüm halklara insanca yaşama hakkı tanınacaksa, bu kanser hücresini söküp atmaktan başka yol yoktur.
Bugün Filistin halkı tüm zorluklara, baskı ve zulme rağmen direnmeye ve direnişi güçlendirmeye devam ediyor. Gün İsrail’le karşılıklı elçi atayıp normalleşme ya da Siyonistler arasında çekişmede taraf olma günü değil, Filistin halkının mücadelesinin yanında olma, onu büyütme günüdür.
İsrail seçimlerini Benjamin Netanyahu liderliğindeki sağcı bloğunun kazanması, İsrail’in Filistinlilere karşı daha sert politikalar uygulamasına ve işgal altındaki Batı Şeria’da yeni yerleşim inşalarının artışına yol açabilir.
Seçim sonuçlarına göre, Netanyahu’nun lideri olduğu Likud Partisi 32 milletvekili çıkardı. Netanyahu liderliğindeki blokta yer alan aşırı sağcı Dini Siyonizm Partisi 14 milletvekili alırken, Ultra Ortodoks partilerden Şas 11, Birleşik Tevrat Partisi de 7 milletvekili kazandı. Böylece Netanyahu liderliğindeki aşırı sağ blok 120 üyeli parlamentoda 64 sandalye kazanarak iktidarı garantiledi.
İsrail tarihinin en Filistin düşmanı hükümetlerinden birini kurmaya hazırlanırken, Türkiye’de AKP hükümeti İsrail ile ticari, askeri ve siyasi ilişkileri geliştirmeye çalışıyor.
Dört yıl aradan sonra İsrail ile karşılıklı elçiler atanmış ve Şakir Özkan Torunlar, Tel Aviv Büyükelçisi olmuştu.
Sâmidûn Filistinli Mahkumlar Dayanışma Ağı, Uluslararası Koordinatörü Charlotte Kates ve Filistin Alternatif Devrimci Yol Hareketi’nin kurucularından Halit Bereket ülkeye girişe izin verilmeyerek Hollanda askeri polisi tarafından Amsterdam havaalanından Kanada’ya sınır dışı edildiler.
Kates ve Bereket, Filistin’in Geri Dönüşü ve Kurtuluşu için Eylem Haftası’na katılmak üzere yola çıkmışlardı.
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, Kates ve Bereket’in Hollanda’ya girişlerinin engellenmesi ve sınır dışı edilmelerini, Hollanda ve Avrupa Birliği Emperyalizmi’nin Filistin örgütlenmesine, Filistin halkına, geri dönüş ve kurtuluş mücadelelerine yönelik açık bir saldırı olarak görüyor ve kınıyoruz.
Corç Abdullah’ın yaşamı ve mücadelesini anlatan Fedayin @Fedayinlefilm belgeselinin gösterimini gerçekleştirdik.
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak Lübnanlı devrimci tutsak Corç İbrahim Abdullah için bir araya geldik. 38 yıldır Fransa hapishanelerinde tutsak olan Abdullah’ın yaşamını ve mücadelesini anlatan Fedayin filmini hep beraber izledik.
Film gösterimimiz, Filistin meselesinin dünü, bugünü ve bizler için neden önemli olduğunu anlatan, başta Türkiye olmak üzere çevre ülkelerdeki işbirlikçi tutumun mahkum edilmesinin şart ve Filistin halkının kendisini her türlü araçla savunmasının meşru olduğunun altı çizilen bir konuşmayla başladı. Ardından, biri platformumuzu, diğeri ise Corç Abdullah’ı anlatan kısa birer konuşmayla devam etti. Son olarak filmin alt yazılarını Türkçeye çeviren platform üyesi yoldaşımız filmle ve çeviri süreciyle ilgili bir konuşma yaptı.
Film gösteriminin ardından önce “Corç Abdullah’a özgürlük! Filistinli Tutsaklara özgürlük!” pankartı önünde toplu bir hatıra fotoğrafı çektirdik.
Son olarak da filmi izlemeye gelen Filistin dostları, tutsak yoldaşımız Corç Abdullah’a göndermek üzere hazırladığımız kartpostallara içten dileklerini ve dayanışma mesajlarını yazdılar. Bu kartları toplu halde Corç Abdullah yoldaşımıza ulaştıracağız.
Fedayin filmini önümüzdeki aylarda başta İzmir ve Ankara olmak üzere farklı kentlerde de göstermeyi, İstanbul’da da yeni gösterimler düzenlemeyi planlıyoruz.
İngiltere başbakanı Liz Truss Birmingham’da yaptığı bir konuşmada başbakanlığı yanında İngiltere’nin Baş Siyonist’i olduğunu kendi ağzından itiraf etti.
İngiltere başbakanı Liz Truss lideri olduğu iktidardaki Muhafazakar Parti’nin Birmingham şehrinde düzenlenen parti konferansı kapsamında İsrail’in Muhafazakar Dostları (CFI) adlı grubun etkinliğine katılarak bir konuşma yaptı.
İngiltere’nin başbakanı olarak ilk kez CFI’nın programına katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Truss, “Bildiğiniz üzere ben, büyük bir siyonistim, İsrail’in büyük bir destekçisiyim ve İngiltere-İsrail arasındaki ilişkiyi güçlendirebileceğimizi biliyorum.” diye konuştu.
Etkinliğe katılan İsrail’in Londra Büyükelçisi Tzipi Hotovely de Twitter’dan yaptığı paylaşımda, “Başbakan (Truss), gururlu bir siyonist olduğunuzu söylediğiniz ve İsrail’le bu kadar iyi bir arkadaş olduğunuz için teşekkür ederim.” ifadesini kullandı.
Siyonizmin dostları tam da kendine layık cinsten! Şeyhler, emirler, krallar, istibdad reisleri, emperyalistler …
Herkes safını seçiyor! Biz Filistin halkının yanındayız!
İsrail’in hiçbir suçlama yöneltmeden ve yargılama yapmadan bin 500 Filistinliyi keyfi olarak “idari gözetim” altında tutmasına karşı 30 Filistinli tutuklu açlık grevine başlamıştı.
Açlık grevi devam ederken işgalci İsrail’in cezaevi yetkilileri tutuklulara yeni yaptırımlar uygulamaya başladı. Odaları tecrit bölümlerine dönüştürülen açlık grevindeki tutsaklara para cezası verildi. Suçlama veya yargılama olmaksızın hapsedilen Filistinli-Fransız avukat Salah Hammurî, hücre hapsine atılarak açlık grevi yapan tutsaklardan izole edildi.
İdari tutuklular ayrıca işgal askeri mahkemelerini boykot ettiklerini açıkladılar ve ordunun kendilerini tutuklama emirlerini onaylayan gayrimeşru mahkemeleri tanımadıklarını belirttiler.. Açlık grevindeki tutsaklardan 28’i Ofer cezaevinde dört tecrit odasında tutuluyor. Salah Hammurî ise Hadarim cezaevinde hücre hapsinde tecrit ediliyor.
Toplu açlık grevini başlattıktan sonra, suçlama veya yargılama olmaksızın hapsedilen Filistinli avukat Basil Mizher’in 28 Eylül 2022’de işgal ordusu tarafından idari tutukluluk süresi 3 ay daha uzatılmıştı.
Fransa’da 36 yıldır hukuksuz olarak tutuklu şekilde hapiste tutulan Lübnanlı George Abdullah (71 yaşında), açlık grevindeki Filistinli tutsaklarla dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu.
Filistin özgürlük mücadelesinin sembol isimlerinden Leyla Halid de açlık grevindeki tutuklularla dayanışma amacıyla açlık grevi eylemine başlamıştı.