Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Manifestosu
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Siyonizmin yerine Yahudiliği hedef alan anti-semitik, din temelli, mezhepçi ve ırkçı yaklaşımları karşısına alır ve bu yaklaşımın Filistin halkına hiç bir yararı olmadığını vurgular. Anti-semitik olmayan, emperyalizm ve Siyonizm karşıtı mücadeleyi sahiplenen herkesin desteğine ve herkesle beraber yürümeye açıktır.
1. Filistin Meselesinin Doğru Teşhisi
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, İsrail adı verilen oluşumu ve bu oluşumun ardındaki Siyonist ideolojiyi, Filistin topraklarında ortaya çıkmış bir kanser hücresi olarak görür.
Filistin, Biladü’ş-Şam’ın Araplar ve Yahudilerin bir arada yaşadığı organik bir parçasıyken, 20. yüzyılın başlarından itibaren dış etkenlerin tesiriyle ciddi bir değişim yaşadı. Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde bölgenin emperyalistlerin işgaline uğraması ve 1917 Balfour Deklarasyonu’nu takiben emperyalistlerin ve Siyonistlerin eliyle gerçekleştirilen ve aslında Avrupa’da Nazi Almanyası tarafından katledilen Yahudi nüfusa ne kadar yararı olduğu tartışmalı olan göç dalgaları sonucunda, Filistin’deki nüfusun miktarı ve bileşimi önemli ölçüde farklılaştı. 1948 yılında İsrail adı verilen oluşumun kurulmasına (Nekbe’ye) kadar olan süreçte bu yerleşimci nüfus, Hagannah gibi Siyonist silahlı çetelerin ve İngiltere emperyalizminin desteğiyle Filistin’in zenginliklerini gasp etmeye yöneldi. Filistinlilere ait topraklar Siyonistlerce gasp edildi. 1950 sonrasında çıkarılan “ülke dışında yaşayan mal sahiplerinin mülkleri ile ilgili yasa” ve toprakların ve üretim araçlarının Yahudi olmayanlara satılamayacağı ya da kiralanamayacağına dair düzenlemelerle bu gasp kalıcı hale getirildi.
Kanser hücresinin içinde geliştiği organizma üzerindeki zararlarına benzer biçimde, Siyonist İsrail’in varlığı da Filistin ve Filistinliler üzerinde yıkıcı etkiler doğurdu. Araplara ve Yahudilere yönelik, zamanında Güney Afrika’da uygulanan türden ayrımcı apartheid uygulamaları, İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında olağan birer uygulama halini aldı. İsrail, işgal ettiği toprakları bu toprakların asıl sahiplerinden “korumak” üzere devasa bir ayrım duvarı inşa etti ve Filistinlilerin seyahat özgürlüğü başta olmak üzere pek çok temel hakkını sistematik olarak ihlal etmeye başladı. Son olarak 19 Temmuz 2018 tarihinde çıkardığı bir yasa ile kendi kaderini tayin hakkını sadece Yahudi halkına tanıdı, Arapça’yı resmi dil olmaktan çıkardı ve uluslararası hukukun yetersiz çerçevesine göre bile açıkça hukuk dışı bulunan Yahudi yerleşimlerini “ulusal değer” ilan etti ve bunların sayısını arttıracağını duyurdu.
Her kanser hücresi gibi Siyonist İsrail de metastaz yaparak, içinde bulunduğu organizmanın farklı yerlerine yayılmakta. İsrail, Filistin’deki işgalini Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni işgal ederek, Sina Çölü’nü bir dönem ele geçirerek ve Lübnan’ın güneyine azgınca saldırarak taçlandırdı. Bu kanser hücresinin, yayılmasında kendisine engel çıkarmaması için tanımlanmış sınırları olmadığını, hatta bir anayasaya dahi sahip olmadığını belirtmek de gerekir.
Öte yandan, bu habis yapı, dünyanın başına bela olan emperyalizm ile özel bir tür ilişki de geliştirmiştir. Varlığını borçlu olduğu Balfour Deklarasyonu’ndan itibaren emperyalistlerin desteğini neredeyse hiç yitirmemiş olan bu oluşum, bunların bölgede adeta bir karakolu durumundadır. Ancak bölgede emperyalistlerin pis işlerini yapan çok sayıda gerici rejimden farklı olarak İsrail’in özellikle ABD emperyalizmini yönlendirme anlamında da önemli bir etkisi bulunur. Bu durum da İsrail’i emperyalizmin bölgedeki olağan uşaklarından (Suud, Sisi vb) daha tehlikeli kılar.
2. Siyonizmle Mücadele
Kanseri ağrı kesicilerle tedavi etmek nasıl olanaklı değilse, Siyonizmin yıkıcı tesirlerini yok etmek de Oslo ya da Camp David’de önceleri yapılan türden “çözüm girişimleri” ile olanaklı olmayacak. Nitekim, Siyonist İsrail, kendisini meşru bir devlet olarak tanıyarak birlikte masaya oturduğu grupları her seferinde yüzüstü bıraktı ve Filistin halkına yönelik ayrımcı uygulamalarını sürdürdü.
Örneğin, 1977’de Mısırlı Enver Sedat’ın sözde İsrail meclisi Knesset’e çıkıp Filistinliler için Batı Şeria ve Gazze’nin yeteceğini söylemesi, Siyonistler üzerinde bir etki uyandırmadı. 1978’de aynı şahsın Camp David’de Siyonistlerle el sıkışması da aynı sonucu doğurdu. 1988-1989’da FKÖ İsrail’in varlığını kabul ederek “iki halka iki devlet” önerisinde bulunuyordu. Sonuç, yine hüsran oldu. 1993 yılındaysa Oslo rezaleti başladı. Bu süreçte kurulan “Filistin Özerk Yönetimi” zamanla Siyonistlerin pis işlerini yapan bir kuruma evrilirken, 1994 ve 1995 yılında yapılan antlaşmalarla Filistinlilerin topraklarına geri dönüş hakları çöpe atıldı.
Oysa, kanser dokusunun cerrahi girişimler sonucunda vücuttan kesilip atılmasına benzer bir biçimde, İsrail de bu topraklardan sökülüp atılmalı, daha doğru bir ifadeyle Siyonist İsrail devleti yıkılmalı, ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yolu silahlı mücadeleler, grevler ve büyük kitle seferberlikleridir.
Nitekim, tarih de bunu gösterir. 1948 yılından sonra Filistinliler Siyonist İsrail’e 1964’te El Fetih’in, 1967’de FHKC’nin, 1969’da ise İslamî Cihad’ın silahlı mücadelesi ile karşılık verdiler. Tüm bu örgütlerin mücadeleleri, İsrail’e ciddi hasarlar verdi. 1991’de 1. İntifada doruğa ulaşınca İsrail Gazze ve Batı Şeria’dan çekileceğini açıkladı. 2000 yılında tüm Filistin, direniş örgütlerinin önderliğinde yeni bir intifadaya atıldı. İsrail bir kez daha köşeye sıkışarak yalpaladı ve Gazze’yi boşaltmak zorunda kaldı. 2006’da Lübnan’a yaptığı alçakça saldırının sonucunda Hizbullah karşısında hezimete uğradı ve o tarihten itibaren kuzey sınırında yeni maceralara girmekten kaçındı.
3. Filistin’in tüm halklarını zilletten kurtarmak
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Filistin’de her ulustan, dinden, mezhepten Filistinlinin bir arada barış içinde yaşamasını olanaklı kılabilecek yegâne reçeteyi, tek devletli çözümü, yani Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e uzanan tüm tarihsel Filistin’i kaplayan, emperyalizmle tüm köprülerini atmış, demokratik, laik ve sosyalist bir Filistin’i yılmadan savunur. Hem Filistinli Arapların hem Filistinli Yahudilerin bu programı sahiplenmesini sağlamayı amaçlar.
Kapitalizmin insanlığı bir bütün olarak barbarlığa sürüklemeye çalıştığı çağımızda, çıkarları İsrail’in apartheid rejimine koşut bulunan Siyonist sermayenin ve bununla alçakça bir işbirliğine yönelmiş durumdaki Ebu Mazen bürokrasisinin mülksüzleştirilmesi, Filistin’in tüm üretim araçlarının ve doğal kaynaklarının, bir avuç emperyalist ve Siyonistin değil, Filistinlilerin kullanımına sunulması, farklı dinlere ve mezheplere inanan insanları bir kardeşlik şemsiyesi altında tutabilecek olan laikliğin tesisi, emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını ve dolayısıyla halkların birbirini boğazlamasını savunan tüm yapıların ilgası, Yahudi ya da Arap tüm Filistinlilere nefes aldıracak tek reçetedir.
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, bu programı savunan Filistin sosyalist hareketini refiki kabul eder, deneyimlerini öğrenmeyi ve enternasyonalist bir dayanışmayı inşa etmeyi amaçlar. Başta Hamas olmak üzere, bu tür bir programı sahiplenmemekle birlikte Siyonizme karşı çetin bir mücadele yürüten İslamcı örgütlerin Siyonizm karşısında galip gelmesini savunur, fakat bunu yaparken bu türden örgütlere siyasî bir destek sunmaz, bunları Filistin solunun yerine ikame etmez, dahası bunların sınırlılıklarını ve yalpalamalarını teşhiri amaçlar. Ayrıca, Türkiye’deki AKP örneğinde olduğu gibi bir yandan suret-i hak görünüp, diğer yandan İsrail ile çeşitli antlaşmalara imza atan, Mavi Marmara Davası’nı İsrail’den doğalgaz satın alma hayallerine kurban eden bir sahte Siyonizm karşıtlığını da bölge halklarına teşhir eder.
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Filistin halkının son yıllarda tüm dünya halklarına yaptığı çağrıya kulak vererek, İsrail’e yönelik Boykot, Yatırımların Geri Çektirilmesi ve Yaptırımlar (İngilizce kısaltması ile BDS) hareketini destekler ve ayrıca Filistin halkı ile dayanışmayı amaçlar.