İsrail’in Filistinlilere Yönelik Tıbbî Apartheid’ı

Siyonist propaganda aygıtları İsrail’in Filistinlilere yönelik ayrımcı politikalar uygulamakta olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye çalışırken, Siyonist İsrail hükümeti bu kez Koronavirüs’a karşı halkın aşılanması konusunda kendisinden bekleneni yaptı ve milyonlarca Filistinli’yi aşılama sorumluluğunu yerine getirmedi.

Geçtiğimiz 25 Aralık’ta İsrail Savunma Bakanı Gantz, İsrail’in elindeki “fazla” aşılardan 100.000 dozu, 19 farklı ülkeye dağıtacağını duyurdu. Bu büyük “yardımseverlik”, Siyonist İsrail’in aşı satın alma konusunda yeterli kaynağa sahip olmayan uluslar ile dayanışmasına değil, “aşı karşılığında diplomatik destek” olarak adlandırılabilecek bir mantığa dayanıyor. 19 ülke arasında ABD emperyalizminin İsrail’e yönelik açık çek politikasını izleyerek elçilik veya temsilciliklerini Kudüs’e taşıyan Çek Cumhuriyeti ve Guatemala gibileri olduğu gibi, İsrail’in benzer diplomatik girişimler için peşinden koştuğu başka ülkeler de var.

Buna karşın işgal altında tuttuğu 5 milyon Filistinli için Siyonist İsrail’in bu tür bir planı bulunmuyor. Hatta Siyonistler, Filistin nüfusunun aşılanması için hiç bir şey yapmayacaklarını açıklamış bulunuyorlar. Oysa Cenevre Konvansiyonu’nun 56. maddesine göre, Batı Şeria ve Gazze’deki nüfusun bu tür bir salgında aşılanması İsrail’in (yani bu toprakları işgal etmiş bulunan gücün) sorumluluğunda.

Siyonistlerin aşılama ihtiyacı duydukları tek Filistinli grup, 48 topraklarına her gün çalışmak amacıyla giren 130.000 işçi. Bunlara bir de, Filistin sağlık sisteminin Koronavirüs nedeniyle %100 kapasiteye ulaştığı haberlerini takiben Batı Şeria’ya yollama sözü verdiği 5.000 aşıyı eklemek olanaklı. Ancak bu 5.000 aşının bugüne kadar sadece 2.000’i Filistinlilere verildi.

Filistinlilerin şimdiye kadar aldıkları aşılar ise başka kaynaklardan sağlandı ve deyim yerindeyse sembolik miktarlarda. 7 Mart 2021 itibariyle Batı Şeria’da yaşayan 3 milyon kişi için Filistinlilerin elinde Rusya’dan gelen 10.000 doz Sputnik aşısı ve İsrail’in verdiği 2.000 doz Moderna aşısı var. 2 milyon nüfuslu Gazze’ye ise Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından (elbette Muhammed Dehlân’ın PR faaliyetinin bir parçası olarak) 20.000 Sputnik aşısı yollanmış, 2.000 Sputnik aşısı ise Filistin Özerk Yönetimi tarafından aktarılmıştı. Son olarak, 18 Mart 2021’de Dünya Sağlık Örgütü’nün COVAX adlı, yoksul ülkelere aşı yardımını organize eden programınca 37.440 Pfizer ve 24.000 Astrazeneca aşısı Filistin’e ulaşmış durumda.

Bu arada, Filistin halkının içerideki düşmanı işbirlikçi Filistin Özerk Yönetimi’nin aşı dağıtım karnesi de hiç iç açısı değil. Çoğu kaynak, şeffaf yönetilmeyen bu süreçte aşıların ekseriyetle yönetimdekiler ve ailelerine yapıldığı iddiasında.

5 milyon Filistinli 100.000 dozun altında aşı için sıraya girmişken, Filistin halkının yeraltı ve yerüstü zenginliklerini yiyerek serpilmiş ve ileri olanaklara sahip bir sağlık altyapısı kurabilmiş olan Siyonist İsrail, dünyada “nüfusunun” en büyük bölümünü aşılamış “ülke” olmakla övünüyor. Bir yandan da pandemi koşullarında Batı Şeria’da, Şeyh Cerrah gibi yerlerde yüzlerce Filistinli’nin evlerini yıkma politikasını aralıksız sürdürüyor.

Buna tıbbî başarı değil, tıbbî Apartheid denir! İsrail Apartheid’in her türlüsü gibi, bunu da dünyanın gözünün içine baka baka, emperyalistlerin desteğinin sağladığı utanmazlıkla yapıyor.

.

Ed-Damîr: Halide Jerrar’ın Adil Yargılanma Hakkı Ayaklar Altına Alınıyor

Tutsaklarla Dayanışma ve İnsan Hakları Örgütü Ed-Damîr, geçtiğimiz günlerde sitesinde bir açıklama yaparak Filistinli Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) üyesi ve Filistin Meclisi üyesi Halide Jerrar’ın adil yargılanma hakkının İsrail askerî mahkemesi tarafından bir kez daha çiğnendiğini duyurdu. Ed-Damîr’in açıklamasına göre askerî mahkeme 1 Mart 2021’de Jerrar’a 24 aylık bir hapis ve 4.000 şekel para cezası verdi. Jerrar, 31 Ekim 2019’da İsrail’in Filistinli militanlara ve üniversite öğrencilerine yönelik o dönem yürüttüğü saldırıların bir parçası olarak tutsak alınmış, Siyonistler o günden bu yana hakkında asılsız suçlamalar ileri sürmeye devam etmişlerdi.

Ed-Damîr’e göre, İşgalci İsrail, Filistinlilerin siyasî bağımsızlığına kavuşması ve kendi kaderini tayin hakkını kullanmasını engelleme planının bir parçası olarak, Filistinli siyasîleri sistematik bir biçimde hedef almayı sürdürüyor. Askerî mahkemenin Jerrar hakkında vermiş olduğu karar da, İsrail askerî yargısının kapsamlı bir Apartheid sistemi yaratılmasındaki rolünü gözler önüne seriyor.

Siyonistlerce hedef alınan Filistinli kadın önder Halide Jerrar, 1994 ve 2006 yılları arasında Ed-Damîr Mahkumlarla Dayanışma ve İnsan Hakları Örgütü’nün yöneticiliğini yürüttükten sonra, 2006 yılında Filistin Meclisi’ne seçilmiş, o tarihten bu yana bu mecliste mahkumlar komisyonunun başkanlığını yürütmüştü. Jerrar, ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin izlenmesi için oluşturulan Filistin Ulusal Komitesi’ne de atanmıştı.

Ed-Damîr, açıklamasında, İsrail askerî yargısının yasadışılığının, adil yargılama hakkının ihlalinin çok ötesinde olduğunu vurgulayarak, bu mahkemelerin oluşturulmuş olmalarının ve yaptıkları yargılamalarının kendisinin uluslararası hukuk ilkelerinin vahim bir ihlali olduğunu belirterek, uluslararası toplumu İsrail işgaline ve Filistin halkını hedef alan Apartheid rejimine son vermek ve Filistinli siyasî tutsakların derhal salıverilmesini sağlamak için uluslararası hukuktan doğan sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdı.

Açıklamanın orjinali için: http://addameer.org/news/press-release/en/khalidajarra

Trump’ın Emperyalist Planına ve İsrail ile Normalleşme Hayır, Yaşasın İntifada!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, İkinci İntifada’nın 20. yılı, Sabra ve Şatilla katliamlarının 38. yılı vesilesiyle, Trump’ın “100. Yılın Anlaşması” adı altında giriştiği, sadece Filistin halkına değil tüm bölgeye esaret ve kan getirecek emperyalist plana ve İsrail’le normalleşme çabalarına karşı İsrail’in Levent’te bulunan sözde konsolosluğu önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik.

Türkçe, Arapça ve İngilizce “Trump’ın emperyalist Planı ve İsrail’le normalleşmeye hayır! Yaşasın İntifada!” yazılı bir pankartla gerçekleştirdiğimiz eylem boyunca Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin halkıyla dayanışma adına “Nehirden denize özgür Filistin”, “Elçi defolsun ilişkiler kesilsin”, “Siyonizm yenilecek direnen Filistin kazanacak” sloganlarını attık.

Platformumuzun sözcülerinden Kutlu Dane’nin yaptığı konuşmanın tam metnini sizlerle paylaşıyoruz:

Değerli basın mensupları, Filistin halkının sevgili dostları,

Bugün Filistin meselesine dair iki önemli yıldönümü ve bir dizi güncel gelişme vesilesi ile bir kez daha İsrail’in sözde konsolosluk binasının önündeyiz. Amacımız, Filistin halkının topraklarına geri dönüş hakkına olan desteğimizi bir kez daha ilan ve işgalci İsrail’i ile birlikte ABD emperyalizmini ve tüm emperyalist/Siyonist işbirlikçilerini tel’in etmektir.

Siyonistler son dönemde artan bir biçimde, 1948 yılında başka bir halkı topraklarından sürerek kurdukları sözde devletlerinin ne kadar medenî, ne kadar modern olduğu propagandasını ne yazık ki başarıyla sürdürüyorlar. Arkamızdaki konsolosluk binası, pek çok kirli işinin yanı sıra ülkemizde bu tür bir faaliyetin sürdürülmesinde de görev yapmakta.

Oysa gerçek böyle değil.

Bundan 38 yıl önce, o dönem Lübnan’da işgalci olan Siyonist İsrail ordusunun kuşatma altına aldığı, Filistinli mültecilere ait Sabra ve Şatilla kamplarında İsrail’in müttefiki Falanjistler tarafından bir katliam gerçekleştirildi. Siyonist İsrail ordusunun gözetiminde kampa giren Falanjistler, 3.000’in üzerinde Filistinli mülteciyi burada katlettiler. Katliam sürerken, kampı kuşatmış bulunan İsrail ordusu, katliamcıların işini kolaylaştırmak için kampın üzerine aydınlatma fişekleri atıyor, sivil halkın kamptan çıkmasını engelliyordu.

İsrail ve hempaları, bu katliamı, Filistinli direniş gruplarının yapılan antlaşma dolayısıyla Lübnan’ı terk ettiği ve henüz bu kampları koruması beklenen uluslararası birliklerin göreve başlamamış olduğu bir kaç günlük sürede yapmıştı. Yani ortada planlı bir alçaklık söz konusuydu.

Öyle bir alçaklık ki, Siyonistlerin 1948’de bu halkı topraklarından sürdükleri yetmemiş, Filistinlileri kaçarak sığındıkları kamplarda da yıllar sonra bulup katletmişlerdi. Bu bir etnik temizlik denemesiydi ve ilhamını hiç kuşku yok ki Alman Nazizminin uygulamalarından almaktaydı. Nazilerin katlettiği Anne Frank bugünleri görebilseydi, kendilerini Yahudi halkının temsilcisi sayan bu barbarların eminiz ki yüzüne tükürür, kampta katledilen Filistinli kardeşlerinin yasını tutardı.

Sabra ve Şatilla kamplarındaki katliam, Filistinlilerin geri dönüş hakkına bir saldırıydı.

Ancak Filistin halkı boyun eğmedi! Daha 1930’lu yıllardan başlayarak Siyonistlerce işlenen Sabra ve Şatilla benzeri nice katliamları yaşadıktan sonra Filistinli direniş örgütlerinin öncülüğünde, tüm dünyaya örnek olan ve ilham veren bir mücadeleye girişti. Bu mücadeleyi 1987 ve 2000 yıllarında iki büyük halk isyanı, Biladüşşam’daki adıyla intifada ile taçlandırdı. İçinde bulunduğumuz hafta, aynı zamanda bunların ikincisinin, 28 Eylül 2000 tarihinde başlayan İkinci İntifada’nın da yıldönümüdür. Bu muazzam başkaldırı sırasında 4.000’den fazla Filistinli Siyonistlerce katledilmiş, henüz ayaklanmanın ikinci gününde 11 yaşındaki Muhammed Durra’nın babasının arkasına saklanmış haldeyken Siyonistlerce katledilmesi tüm dünyaya Siyonizmin ne biçim bir barbarlık olduğunu bir kez daha göstermişti.

2. İntifada, Filistinlilerin geri dönüş haklarını elde etmek için yaptıkları bir kalkışmaydı.

Ancak Filistin halkı intifadalarda topraklarına dönmek için sayıları binlerle ifade edilen şehitler verirken, Filistin önderliğinin bir kısmı, gayrimeşru İsrail Devleti’ni tanımak ve bunun sopası altında Filistinlilere devlet görünümlü bir zillet yaşatmak için çoktan girişimlere başlamışlardı. İhanet Enver Sedat’ın Mısır’ı ile başladı. Yasir Arafat bu trene 80’lerde bindi. Oslo süreci adı verilen görüşmelerin sonucunda, bugün Filistin Özerk Yönetimi adında, İsrail’in Batı Şeria’daki pis işlerini yapan bir kurum var! Emperyalizm ve Siyonizm ile gerici Arap rejimleri bazen açıktan bazen perde arkasından iş pişirdikçe, Filistin halkının topraklarına dönme ümidi de, bölge halklarının İsrail adlı emperyalist karakolundan kurtulma şansı da giderek zayıflamaktaydı. Bugün, ABD emperyalizminin tam olarak emir eri haline gelmiş pek çok Arap devleti, Enver Sedat’a rahmet okutacak bir şekilde, Siyonist oluşumun varlığını kabul ederek, daha ileri, daha büyük alçaklıklara kapı aralıyorlar. Trump’ın “yüzyılın antlaşması” adını verdiği, Filistinlilere toprakları karşılığında Arap petrollerinden biraz para ve Filistin toprakları içinde küçük adacıklar veren antlaşmasının gerçekleşmesi ve kendilerine ABD silahları verilmesi için Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İsrail ile “normalleşme” adı verilen antlaşmalar imzaladılar. Sırada muhtemelen Umman, bir süre sonra da Suudi Arabistan var.

Normalleşme adı verilen bu rezillik, Filistinlilerin geri dönüş haklarına açık bir saldırıdır.

Ama, arkamızdaki binanın Siyonist sakinleri, işin bu kadar kolay olacağını sanmasınlar. Filistin halkı boyun eğmemeye, biz de bu halkın yanında olmaya devam edeceğiz. Bunu anlamak için, Manama’nın, Kahire’nin ve diğer pek çok Arap kentinin sokaklarına dökülen Siyonizm karşıtı göstericilere, Latin Amerika’nın, Avrupa ve ABD’nin metropollerinde yapılan İsrail karşıtı gösterilere bakmaları, esir tuttukları Filistinli mahkumların kıramadıkları direncini hatırlamaları yeter!

Filistin halkının geri dönüş hakkı için mücadelesi sürecek! İsrail yıkılana dek!

Buradan, iktidara da sesleniyoruz. Kızdığınız Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, aslında bu “normalleşme” girişimleri sonucunda sizin uzun zamandır bulunduğunuz noktaya gelmiş bulunuyorlar. Şimdilik dahası değil! Biz Filistin dostları, bir kaç yıl önceki Türkiye-İsrail normalleşmesini de, yıllardır katlanarak artan ticaret rakamlarını da, iki ülke arasındaki istihbarî ve askerî işbirliğini de, Mavi Marmara davasının düşürülmesini de unutmuş değiliz. Artık Filistin halkını Doğu Akdeniz’in doğalgaz pazarlıklarında kullanmayı bırakın! Size defalarca söylediğimiz gibi, elçiyi kovun! İsrail ile ticareti durdurun! İsrail ile her türden işbirliğine bir son verin!

Sözlerimize son verirken, bugün burada, Samidoun Filistinli Esirler Dayanışma Ağı’nın başını çektiği, aralarında bizim de yer aldığımız bir dizi Filistin dostu örgütün çağrısı vesilesi ile bulunduğumuzu belirtmek isteriz. Biz, Siyonist İsrail yıkılana dek Türkiye’de Siyonistlerin ensesinde olmayı, uluslararası alanda Filistin halkının talep ettiği dayanışmayı göstermeyi, Siyonizme ve emperyalizme karşı sonuna kadar savaşmayı sürdüreceğiz!

Sürdürelim ki, yeni Sabra ve Şatillalar olmasın. Sürdürelim ki, Siyonist İsrail’in tabutuna çivi çaktığımız, denizden nehire özgür, laik, demokratik ve sosyalist bir Filistin’i kurduğumuz bir son intifadayı görelim!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları

25 Eylül 2020

Filistin Dostları Finlandiya’da İsrail’i Protesto Etti

30 Haziran günü Finlandiya’nın başkenti Helsinki’nin merkezinde, İsrail konsolosluğu yakınlarında, çeşitli sol parti ve örgütler İsrail’i protesto etmek için bir araya geldi.

İsrail Konsolosluğu’nun önünde yapılması planlanan ve gerekli izinlerin alındığı gösteri, konsolosluğun önündeki İsrail taraftarı mitingi bahane eden Helsinki polisi yüzünden planlanandan birkaç yüz metre ötede yapıldı.

‘İşgal sona erecek’, ‘İşgalci İsrail gidecek, Filistin Filistinlilerin olacak’, ‘Nehirden denize Filistin özgür olacak’ sloganlarının atıldığı gösteride İsrail’i protesto eden konuşmalar yapıldı.

Marksist İşçiler Birliği (MTL) ve Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları örgütlerini temsilen Muzaffer Ege Alper de söz aldı. Yakından geçen bazı İsrail taraftarlarının ve faşistlerin provokasyon çabalarına rağmen miting programa uygun olarak sürdü ve olaysız bir biçimde sonuçlandı.

Yeni Siyonist ilhak planına karşı İsrail konsolosluğu önündeydik: “İlhaka değil intifadaya ortak ol!”

Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları Platformu olarak, İsrail’in ABD’nin desteği ile Batı Şeria’da Siyonist yerleşimlerden başlayarak bölgenin yüzde 30’una ulaşan bir alanı ilhak etme planını İstanbul Levent’te bulunan sözde İsrail konsolosluğu önünde protesto ettik. Tüm dünyada 1 Temmuz için ilan edilen öfke günü kapsamında düzenlediğimiz eylemde Türkçe, Arapça ve İngilizce “Emperyalist saldırganlığa ve Siyonist ilhaka değil İntifada’ya ortak ol!” yazan uzun bir pankartla birlikte Levent metro çıkışından konsolosluk binasına kadar sloganlarla yürüdük. Eylem boyunca emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin halkıyla dayanışma çağrısı yapan, Lübnanlı komünist Corç Abdullah’a özgürlük isteyen dövizlerimizi, Deniz Gezmiş’in Filistin’de İsrail’e karşı savaştığı dönemdeki kimlik kartının bulunduğu ve üzerinde “Denizlerin yolunda Filistin’in yanındayız” yazan bir dövizi de taşıdık. 

Yol boyunca halkın desteği ve ilgisi ile karşılaştık ve İsrail Siyonizmini, ABD emperyalizmini ve AKP iktidarının işbirlikçi politikalarını teşhir eden konuşmalar yaparak halkı mücadeleye çağırdık.

İlhak kararı ile Filistin halkına ve tüm mazlum halklara karşı işlediği suçun bilincinde olan İsrail’in eylemlere karşı İstanbul polisinden geniş önlemler almasını istediğini gözlemledik. Özellikle konsolosluğun önü şeritlerle kapatılırken çok sayıda çevik kuvvet polisi ve tomalar Siyonist şebekenin İstanbul’daki sözde konsolosluk binasının önünde konumlanmışlardı.  

Burada yaptığımız konuşmalarda AKP iktidarının sadece sözle İsrail’i telin edip eylemde Mavi Marmara davasını düşürerek, İsrail’le ticaret rekorları kırarak, Doğu Akdeniz’de Filistin halkının hakkı olan doğal kaynakları üzerinden Siyonistlerle pazarlık yaparak tam bir ikiyüzlülük içerisinde olduğunu teşhir ettik. Siyonist elçinin kovulmasını, tüm ticarî, askerî, siyasî ilişkilerin kesilmesini istedik. Ayrıca sanatçılara, akademisyenlere, sporculara ve sanat, bilim-eğitim ve spor kuruluşlarına İsrail’e karşı boykot hareketini destekleme ve İsrail’le tüm ilişkileri kesme çağrısı yaptık. Özellikle sanat alanında İsrail’in suçlarını aklamada önemli bir rol oynayan ARTISRAEL’in kirli sponsorluklarının reddedilmesi çağrımızı yineledik. Geçtiğimiz hafta İzmir’de Fransız konsolosluğu önünde eylem yaparak Corç Abdullah ve Ahmet Saadat’a özgürlük taleplerini yükselttiğimiz gibi, bu hafta da İstanbul’dan İzmir’in Göztepe kulübünü, Siyonist sponsoru Puma şirketi ile sözleşmelerini feshetmeye çağırdık.

“Nehirden denize özgür Filistin”, “ilhaka değil direnişe ortak ol”, “ilhaka cevap intifada olacak” sloganlarını attığımız eylemde platformumuzun sözcülerinden Naz Şakar’ın yaptığı konuşmanın tam metnini sizlerle paylaşıyoruz:

Değerli basın emekçileri, Filistin halkının sevgili dostları,

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, çalışmalarımıza başladığımız gündenitibaren yılmadan, usanmadan, Siyonist İsrail’in yıkılması gerektiğini savunduk. İsrail’in yanında,onun “işgal etmekten şimdilik imtina ettiği topraklarda” bir Filistin devletinin varlığını öngören,adına “iki devletli çözüm” denilen planların kesinlikle reddedilmesi gerektiğini söyledik. 

Haklılığımız, bugün bir kez daha kanıtlanıyor. Önce Trump’ın “yüzyılın planı” adlı saldırı belgesi,ABD emperyalizminin Siyonistlerin en ileri ilhak taleplerinin dahi arkasında durduğunu gösterdi. Bundan güç alan Siyonistler, Filistin’in 1948 ve 1967’de elde edemedikleri kalan parçalarını dayutmak üzere bugün harekete geçiyor, Ürdün Nehri Vadisi ve Batı Şeria’nın bazı kesimlerini ilhakettiklerini ilana hazırlanıyorlar. İlk başta Batı Şeria’nın %3’lük bölümünü oluşturan Siyonistyerleşimler için ilhak açıklayacaklar, ardından %27’lik bölümü daha ABD emperyalizmi ile birlikteçizecekleri haritalara uygun biçimde ilhak edecekler. 

Tekrar söylüyoruz: İsrail, her fırsat bulduğunda topraklarını, çevresindeki halkların yaşadığı yerleri“fethederek” genişleten ve bunu gelecekte de yapacak olan bir oluşumdur. Manifestomuzdaİsrail’in bir kanser hücresi olduğunu söylemiştik. bir kez daha tekrarlıyoruz, bir kanser hücresi ilebir arada yaşamak mümkün değildir. İsrail, yıkılmalıdır!

Bunu yapabilecek olan güç, Filistin halkının kahramanlığı, Filistinli direniş örgütlerinin kararlılığıve Filistin halkının dostlarının sabırlı ve inatçı destekleri olacak. 

Bugün kimse “şiddet sarmalından”, diplomasiden, müzakerelerden veya “İsrail siyasetinde işbirliğiyapılabilecek demokratik bir kanadın da olduğundan” bahsetmesin. Filistinlilerin bu ırkçı vesaldırgan sözde devletle anlaşacak, müzakere edecek, uzlaşacak bir şeyi kalmadı. Aksine, 1991’deMadrid Konferansı ile başlayan, Filistin halkının tüm kurumlarını yok eden Oslo müzakereleri iledevam eden bu türden girişimler, hep Siyonistlerin elini güçlendirdi, Filistin halkının mücadelesinindemokratik bir mekanizması olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nü işlevsiz kılarak, Siyonizmin maşasıkonumunda bir “Filistin Özerk Yönetimi”ni bu halkın başına bela etti. Filistin’in Damat Ferid’iolan Ebu Mazen’den ve onun kirli bürokrasisinden Filistin halkına bir yarar gelmeyeceği bugünapaçık ortadadır!

Şimdi, Siyonist İsrail’i daha önceki işgal girişimlerinden geri çeviren şeyin ne olduğunabakılmalıdır. Bu işgalci güç Gazze’den nasıl çıkarıldıysa, Lübnan’dan nasıl kovulduysa, 48topraklarında nasıl korku dolu yıllar yaşamışsa, bugün de hak ettiği aynısıdır. 

Değerli basın emekçileri, Filistin halkının sevgili dostları,

Hep vurguladığımız gibi, Filistin meselesi Türkiye’nin emekçi halkının da meselesidir. Filistinhalkına zulmeden emperyalizm ve Siyonizm, Türkiye işçi ve emekçilerinin de kanını emmektedir. Bugün Batı Şeria’daki Siyonist ilhak, bizim siperlerimize yapılmakta olan bir taaruzdur. Bununiçin, dün olduğu gibi bugün de bu topraklarda Siyonizme karşı gerçek ve etkili bir karşı duruşgerçekleştirmek vazifesi ile karşı karşıyayız. Halkımızı bu doğrultuda mücadeleye çağırıyoruz.  

Siyonist elçi ve memurları bugünlerde İsrail karşıtı görünen, ancak İsrail ile askerî, diplomatik,istihbarî ve ticarî ilişkileri sürdürüp, Mavi Marmara davasını bir avuç doğalgaz için satan iktidarınşemsiyesi altında propaganda faaliyetlerini mutlu mesut sürdürüyorlar. Bu gayrimeşru devletFilistin halkının topraklarındaki ilhakını genişletirken, Türkiye’de sanat kurumları bu oluşumunpropaganda aygıtından para almaktan çekinmiyorlar. Türkiyeli şirketler, Filistin topraklarındakiSiyonist işgalin gelişimi için buraya yatırım yapmaya devam ediyorlar. AKP iktidarı, İsrail ilekargo uçuşlarının yeniden başlamasına onay veriyor. Yarın masaya yeniden oturup, boru hattıpazarlığına başlayacaklarına adımız gibi eminiz!

Gerçekten Filistin’in dostu olanların bugün, yeni ilhaklar karşısında yapması gereken, bugayrimeşru oluşum ile tüm ilişkilere son vermektir.

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak biz, Siyonist oluşumun yeni ilhakplanlarına bu topraklarda gereken yanıtı vereceğiz. Bir yandan Filistin halkının topraklarını çalıp,bir yandan da Türkiye’de kendilerini “ileri bir medeniyetin temsilcileri” gibi pazarlamaya çalışanSiyonistler, rüyalarında şık konser salonlarını, festivalleri, kokteylleri değil, Komer’in yananarabasını, Dolmabahçe’den Boğaz’ın sularına dökülen emperyalist askerleri görmeliler. 

Bizler, İsrail’in varlığına olduğu gibi, elbette yeni ilhaklarla 1948’den bu yana sürdürdüğü işgaligenişletmesine de karşıyız. Emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadelemiz, Filistin halkınınmücadelesine olan desteğimiz, nehirden denize özgür, laik ve sosyalist bir Filistin kurulana deksürecek!

Yaşasın Filistin halkının onurlu mücadelesi!

Yıkılsın Siyonist İsrail devleti!

Kahrolsun emperyalizm!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları

1 Temmuz 2020

Filistin Dostları İzmir’den haykırdı: Saadât ve Abdullah’a özgürlük!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, Arap halkının ve Filistin davasının iki yiğit evlâdı Corç İbrahim Abdullah, Ahmet Saadât ve onların şahsında emperyalistlerin ve Siyonist İsrail’in hapishanelerindeki tüm tutsaklar için özgürlük talep etmek amacıyla İzmir’deki Fransa Fahri Konsolosluğu önünde toplandık. 

Filistinli Tutsaklarla Dayanışma Ağı Samidoun’un çağrısını yaptığı uluslararası dayanışma kampanyasının bir parçası olarak yaptığımız eylemimizde, yaşamını Filistin’i işgal eden Siyonist oluşuma karşı mücadele ederek geçiren yoldaşlarımızın mücadelelerini anlattık. Fransa’da CorçAbdullah’a özgürlük kampanyasında yer alan Burak Sayım yoldaşımız yaptığı Türkçe ve Fransızca konuşmasında, Fransız Emperyalizminin 40 yıla yakındır zindanlarında tuttuğu Corç Abdullah yoldaşımıza “pişmanım” dedirtmeye çalıştığını, ancak Abdullah’ın Filistin davasından vazgeçmediğini söyledi. Bu iki sosyalist militanın mücadelesinin, Ortadoğu’nun her Filistin dostu direnişçi evladına örnek olduğunu vurguladı. 

Burak yoldaşımızın konuşmasının ardından platform adına basın açıklamasını yapan yoldaşımız, Siyonist ve emperyalist zindanlarda bulunan tüm tutsakları bağrımıza bastığımızı ve mücadelelerini sahiplendiğimizi belirtti. Ayrıca, kendini Ortadoğu’nun tek demokrasisi olarak pazarlamaya çalışan Siyonist İsrail ve insan hakları konusunda caka satmaya pek meraklıemperyalist Fransa’nın iki yoldaşımızı derhal serbest bırakması gerektiğini vurguladı.

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak bugün İzmir’de yaptığımız açıklama ile Corç Abdullah ve Ahmed Saadât’ın yaptıklarının, İngiltere emperyalizmince desteklenen Yunanistan ordusu İzmir’i işgal ettiğinde Yörük Ali ve Demirci Mehmet Efelerin de yaptığıyla bir olduğunu anlattık. Tüm İzmirlileri Siyonist İsrail’e karşı Filistin halkının özgürlük mücadelesine destek vermeye çağırdık. 

Kahrolsun Fransa emperyalizmi! 

Kahrolsun Amerikan emperyalizmi! 

Kahrolsun tüm emperyalist Siyonist işbirlikçisi rejimler!

Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti!

Corç Abdullah ve Ahmet Saadât’a özgürlük!

Corç İbrahim Abdullah kimdir?

Hayatını emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadeleye adayan Lübnanlı komünist bir devrimci olan Corç Abdullah, Lübnan Silahlı Devrimci Grupları (LSDG) adlı örgütün kurucusu olma suçlamasıyla Fransa’da 1984 yılında tutuklandı. Siyonist İsrail, Fransa ve ABD’nin de desteğiyle Lübnan’ı işgal ettiğinde, LSDG bir yandan Siyonist işgal güçlerine karşı çarpışırken, işgalcilere karşı direnişi emperyalist ülkelere de taşımış, Siyonist işgalin sponsorlarını, finansörlerini, silah tüccarlarını ve komuta kademesinde bulunanları hedef almıştı. Corç Abdullah da, LSDG eylemleri sonucunda ABD’nin Fransa’daki askerî ateşesi Charles R. Ray ve Siyonist oluşumun istihbarat örgütünün Fransa’daki başı Yaakov Bar-Simantov’un ölümünden sorumlu olduğu gerekçesiyle Fransa devleti tarafından tutuklandı. Tutuklandıktan 14 yıl sonra hukukî açıdan serbest bırakılması mümkün hale gelmişken, Fransız emperyalizmi Corç Abdullah’ı esir tutmaya devam etti. Abdullah, 36 yıldır Fransa emperyalizminin elinde tutsak durumda.

Ahmet Saadât kimdir?

1953 doğumlu Saadât, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin tutsak lideridir. 1967 yılında Filistin Öğrenci Sendikası’nda mücadeleye atılan Saadât, yaşamını, Filistin’i işgal eden Siyonist oluşuma karşı mücadele ederek geçirdi. 1970’lerin başından, FHKC’nin Batı Şeria’daki lideri seçildiği 1994’e kadar Siyonist işgalci tarafından defalarca tutsak edilen Saadât, 2001 yılında Ebu Ali Mustafa’nın İsrail tarafından katledilmesinin ardından FHKC liderliğini üstlendi. 2002 yılında İsrail’in pis işlerini yapmakta artık uzmanlaşmış bulunan “Filistin Özerk Yönetimi” tarafından tutuklandı. Bulunduğu “Filistin Özerk Yönetimi” hapishanesi 2006 yılında Siyonist oluşumun askerlerince basıldı ve Saadâtburadan alınarak Siyonistlerin elinde tutsak hale geldi. Siyonistler kendisini 30 yıl hapse mahkûm ettiler.

Nekbe’nin 72. Yılında İstanbul’daki İsrail Konsolosluğu önünde eylem düzenledik

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Platformu olarak Nekbe’nin 72. Yıldönümünde İstanbul’daki İsrail Konsolosluğu önünde eylem düzenledik

İsrail’in Levent’teki Başkonsolosluğu önünde Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Platformu üyeleri olarak Devrimci İşçi Partililerin de katılımı ile, İsrail’in Filistindeki baskı ve işgal politikalarını protesto ettik

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Platformu adına basın açıklamasını okuyan arkadaşımız, 15 Mayıs 1948’de İsrail’in katliamlarla Filistin halkını yurdundan kopartarak, Filistin topraklarına el koyduğunu ve Yahudi devleti ilan ettiğini söyledi.

İsrail Konsolosluğu çnünde okuduğumuz basın açıklamamız aşağıda;

“Bugün 15 Mayıs. Filistin halkı bugünü 72 yıldır Nekbe, yani Büyük Felaket olarak anıyor. 72 yıl önce bugün, 15 Mayıs 1948’de, Siyonist hareket katliamlarla Filistin halkını yurdundan kopartarak Filistin topraklarına el koydu. Siyonistlerin 20. yüzyılın başından itibaren sistematik bir biçimde uyguladığı kıyımlar, Filistin halkına yönelik saldırılar ve toprak gaspları 4 Mayıs 1948’e gelindiğinde giderek artmış, en bilindikleri Deir Yasin Katliamı olmak üzere Siyonistler bir dizi kanlı katliama imza atmıştı. 14 Mayıs 1948’de Britanya manda yönetimi Filistin’den ayrıldı ve Ben Gurion liderliğindeki Siyonist hareket tarihsel Filistin topraklarında bir Yahudi devleti ilan etti.

15 Mayıs 1948’de ise Filistin halkının büyük felaketi, Siyonistlerin lanetli planlarının yeni aşaması başladı. Siyonistlerin paramiliter güçleri yüzbinlerce Filistinliyi evlerinden, topraklarından sürdü. Yalnızca bir yılda yurdundan sürülen ve mülteci haline gelen Filistinlilerin sayısı 750 bini buldu. Siyonistler bu süreçte yirmiden fazla katliam gerçekleştirdi, 400 Filistin köyünü yerle bir etti.

O tarihten beri her yıl anılan ve Siyonist işgalciye karşı mücadelenin simgesi haline gelen Nekbe’nin 72. yılına çok özel koşullarda giriyoruz. Bütün dünyanın gündeminde on binlerce insanın canını alan koronavirüs salgını var. Ancak bu önemli günde insan hayatına düşman başka bir virüsün varlığını hatırlatmak istiyoruz: Siyonist İsrail virüsü! Bu virüs 72 yıldır dünya üzerinde varlığını sürdürüyor; sürdürdüğü sürece de katliamlara, sürgünlere, ayrımcılığa ve işgale devam ediyor.

Koronavirüs salgını İsrail virüsünün önemini veyahut ona karşı mücadelenin yakıcılığını azaltmıyor, ertelemiyor; aksine arttırıyor. Zira Filistin halkı dünyanın pek çok yerinden farklı olarak salgını işgal, Apartheid rejimi ve ayrımcılık koşullarında, Gazze halkı ise 13 yıldır süren bir abluka altında karşılıyor. Bu koşullar Filistin’de virüsün yayılmasının önüne geçilmesini ve hastaların tedavi edilmesini engelliyor. Bugün Filistin halkı bir değil, iki virüse karşı savaşıyor.

Abluka koşullarının her geçen yıl biraz daha ağırlaştığı Gazze’de sağlık sistemi salgın ortaya çıkmadan çok önce çökmenin eşiğine gelmişti. Mısır’ın da desteklediği Siyonist abluka Gazze’de yaşayan iki milyon insanın sağlık hizmetlerine ulaşmasını normal koşullarda dahi imkânsız hale getiriyor. Gazze halkı kişisel temizlik ürünlerini bırakın içmek için temiz su bulmakta dahi zorlanıyor. Düzenli olarak yaşanan elektrik kesintileri ağır hastaların hayatını tehlikeye atıyor. İki milyonluk nüfusuna karşılık Gazze’de yalnızca 63 solunum cihazı (ventilatör) ve 78 yoğun bakım hasta yatağı bulunuyor.

Filistin topraklarının geri kalanında da durum Gazze’de olduğundan çok da iyi değil. Örneğin Batı Şeria’da 3 milyonluk nüfusa karşılık sadece 175 solunum cihazı bulunuyor. Siyonist İsrail Filistinlilere test kitlerinin ulaşmasını engelliyor. Apartheid rejimini meşru göstermek için test sonuçlarını manipüle ederek vaka sayısını olduğundan az açıklıyor. İşgal devletinin sınırları içinde virüse yakalanan Filistinli işçileri ve tutsakları kontrol noktalarına durumlarının ağırlığına bakmadan, herhangi tıbbi yardım olmadan bırakıyor. Filistinlilerin salgınla mücadele yöntemlerini engellemek için de elinden geleni ardına koymayan Siyonist işgal güçleri, Mart ayının sonunda Batı Şeria’nın Kuzey’inde Ürdün Vadisi’nde oluşturulan bir sağlık merkezini yok edecek kadar ileri gitti! Doğu Kudüs’te Filistinlilere ait bir test kliniğini basarak, çalışanlarını tutukladı!

Bulaşıcılığı dolayısıyla kalabalık ve kapalı ortamlarda oldukça tehlikeli olduğu bilinen koronavirüsü hapishanelerde de görünmüş olmasına rağmen, İsrail 5 bin Filistinli tutsağın can güvenliğini sağlamak için kılını dahi kıpırdatmıyor! Üstelik bu tutsakların azımsanamayacak bir kısmı idari tutuklama uygulaması adı altında, haklarında bir suçlama dahi olmadan tutuluyor.

Bütün bunların yanında Siyonist İsrail işgal politikalarına da hız kesmeden devam ediyor. Siyonist işgal ordusu Filistinlilerin evlerini, köylerini basmaya, Filistinli gençleri öldürmeye, silahlı Siyonist yerleşimcilerin saldırılarına izin vermeye devam ediyor. Siyonist İsrail salgın koşullarında dahi Filistin topraklarına yasadışı yerleşimler inşa etmeyi sürdürüyor.

Koronavirüs Donald Trump’ın zırvaladığı gibi Çin’in ürettiği bir biyolojik silah değil ama İsrail salgını Filistinlilere karşı bir silah gibi kullanmaktan geri durmuyor. Nekbe 72. yılında yalnızca işgalle, Apartheid rejimiyle ve ayrımcılıkla değil, Siyonist işgal devletinin salgın koşullarında uyguladığı biyolojik terörle de sürüyor. Ancak 72 yıldır süren tek şey Siyonist İsrail’in Filistin topraklarındaki işgali değil. Aynı zamanda Filistin halkı işgale karşı özgürlük mücadelesini canla başla sürdürüyor! 

Her virüs gibi Siyonist İsrail virüsü de müdahale edilmedikçe yayılmaya ve can almaya devam ediyor. Emekçi halklar dünyanın dört bir yanında salgına karşı mücadele verirken, salgını Filistin halkına yönelik yeni bir saldırı fırsatı olarak gören bu barbar işgal devleti yıkılmadıkça, ne Filistin halkı ne de bölgenin diğer emekçi halkları rahat bir nefes alamayacaktır. Tek çözüm İsrail virüsünü kökünden temizlemek, bu işgal devletinin yıkılması ve nehirden denize tüm tarihsel Filistin toprakları üzerinde kurulacak laik, demokratik ve sosyalist bir Filistin devleti için mücadele etmektir!

Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları olarak Filistin halkını bu iki virüse karşı verdiği savaşta yalnız bırakmayacağımızı Nekbe’nin 72. yılında bir kez daha duyuruyoruz. Türkiye’deki Filistin dostlarının üzerine düşen görev bellidir. AKP hükümeti gibi bir yandan ticari ilişkileri sürdürmek için Siyonist İsrail’e tıbbi malzeme satarken, Filistin’e de yardım yapıp, o yardımları virüse karşı mücadelede kullanmasını engelleyen işgal devletine dil uzatmamakla Filistin dostu olunmaz!

Filistin halkıyla dayanışma göstermek isteyenlerin önündeki en önemli görev İsrail’in bu barbar işgal rejimini sürdürmesini kolaylaştıran, varlığını meşrulaştıran bütün ilişkilerin kesilmesi için mücadele etmektir. Siyonist İsrail ile ekonomik, askeri, diplomatik, kültürel ve akademik bütün ilişkiler kesilmeli, bugün önünde durduğumuz konsolosluk ve işgal devletinin büyükelçiliği kapatılmalı, Siyonist elçi ülkemizden kovulmalıdır! Türkiye işgal devleti İsrail’e her daim kol kanat geren Amerikan emperyalizmi ile bütün bağlarını koparmalı, en başta NATO’dan çıkmalı, İncirlik üssü dâhil bütün emperyalist üstleri kapatmalıdır!

Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti! Nehirden denize özgür Filistin!

İsrail’le ilişkiler kesilsin, Siyonist elçi kovulsun!”

https://www.facebook.com/filistinindostlari/videos/274257363755854/?t=4

Nekbe Nedir?

Siyonistlerin 20. yüzyılın başından itibaren sistematik bir biçimde uyguladığı kıyımlar, Filistin halkına yönelik saldırılar ve toprak gaspları 4 Mayıs 1948’e gelindiğinde giderek artmış, en bilindikleri Deir Yasin Katliamı olmak üzere Siyonistler bir dizi kanlı katliama imza atmıştı. 14 Mayıs 1948’de Britanya manda yönetimi Filistin’den ayrıldı ve Ben Gurion liderliğindeki Siyonist hareket tarihsel Filistin topraklarında bir Yahudi devleti ilan etti.

15 Mayıs 1948’de ise Filistin halkının büyük felaketi, Siyonistlerin lanetli planlarının yeni aşaması başladı. Siyonistlerin paramiliter güçleri yüzbinlerce Filistinliyi evlerinden, topraklarından sürdü. Yalnızca bir yılda yurdundan sürülen ve mülteci haline gelen Filistinlilerin sayısı 750 bini buldu. Siyonistler bu süreçte yirmiden fazla katliam gerçekleştirdi, 400 Filistin köyünü yerle bir etti.

Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’ne çağrımızdır: Filistinli kadınların katilleri ile işbirliğinizi sonlandırın!

Ankara’da faaliyetlerini sürdüren Uçan Süpürge Vakfı tarafından bu yıl 23. Kez düzenlenen Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin sponsorları arasında Siyonist İsrail’in uluslararası propaganda aygıtlarından ARTISRAEL de bulunuyor. Bu oluşum, İsrail’in Filistin halkının topraklarında işgalci bir güç olduğunu, Filistin halkına yönelik ayrımcı uygulamaların ve sıklıkla tekrarlanan katliamların faili olduğu gerçeğini, kültür ve sanat etkinliklerinin destekçisi rolünü oynayarak örtmek için sözde İsrail Devleti tarafından oluşturulan ve finansmanı sağlanan bir oluşum. 

Bugün, Filistin halkı ve bu halkın dostları tüm dünyada işgalci İsrail’in finanse ettiği bu oluşuma ve İsrail Devleti’nden para alan eser ve etkinliklere karşı bir boykot faaliyeti yürütüyor. Bu hareketin ilhamını da, Apartheid Güney Afrikasına karşı verilen kültürel boykot faaliyetlerinden alıyorlar. Ken Loach, Naomi Klein, Judith Butler, Angela Davis, Roger Waters gibi isimler, bu çağrıya kulak veren çok sayıda isimden sadece bir kaçı!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak vakıf yöneticilerini Filistin kültürü ve sanatı üzerinde yıkıcı etkiye sahip İşgalci İsrail ile bu işbirliğini derhal sonlandırmaya çağırıyor, kendilerine yollamış olduğumuz mektubumuzu da kamuoyu ile paylaşıyoruz:

23. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali düzenleyicilerine çağrı,

Filistinli kadınların katili Siyonist İsrail Devleti ile sponsorluk ilişkinizi sonlandırın! 

Siyonist oluşumun kültürel faaliyetlere sponsorluk yoluyla kendisini aklamasına, normal göstermesine alet olmayın!

Siyonist İsrail, Filistin halkının topraklarını işgal altında bulunduran ve her gün yeni toprakları Filistinlilerden gaspeden, Gazze’ye hapsettiği 2 milyon Filistinli’ye acımasız bir boykotu 14 yıldır sürdüren, Filistinlilere yönelik ayrımcı politikalarıyla Apartheid Güney Afrikası’nın günümüzdeki kopyası, gayrimeşru bir oluşumdur. 

Bu oluşum, 1967’den bugüne 17.000 Filistinli kadını tutsak etti. Sadece geçtiğimiz 2019 yılında 40 Filistinli kadın Siyonist işgalci tarafından esir alındı. Bu tutsaklar, İsrail hapishanelerinde mahremiyet ve eğitim gibi temel insan ihtiyaçlarından yoksun durumda tutuluyor. 

Bunlardan biri, 29 Ağustos 2019’da Siyonist askerler tarafından esir alınan gazetecilik bölümü öğrencisi Meys Ebu Goş (22). Goş, Maskubiyeh sorgu merkezinde 30 günden fazla bir süreyle sistematik işkence ve kötü muameleye maruz bırakıldı. 

Siyonistler, Goş ve başka iki kadın Filistinli tutsağın daha aileleri ile görüşme haklarını keyfî bir şekilde 28 Nisan 2020’de ellerinden aldı. Bu tutsaklardan birisi 31 Ekim günü tutukladıkları ve henüz mahkemeye dahi çıkarmadıkları Filistinli siyasetçi Halide Jerrar.

Siyonist İsrail’’in askerleri, Gazze’nin kuzeyinde iki yıldır gerçekleşen Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü adlı eylemlere katılan sivil göstericilere keskin nişancı tüfekleri ile hedef alıyor. Katlettikleri sivillerin bir bölümü de bu gösterilere katılan kadınlar.

2003 yılında üzerinden iş makinesi ile geçerek katlettikleri Amerikalı kadın eylemci Rachel Corrie’nin veya 2018 Haziran’ında Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü sırasında gerçek mermi ile göğsünden vurularak katlettikleri hemşire Rezan El Neccar’ın görüntüleri eminiz ki sizlerin de hafızasındadır. Buna Gazze’ye yönelik bombardımanlarında ya da Batı Şeria’daki kontrol noktalarında katlettikleri kadınları da eklememiz gerekir kuşkusuz. 

Festivalin sayın düzenleyicileri, 

Emin olunuz ki bu liste sandığınızdan da, sandığımızdan da daha uzun ve sponsorlarınız arasında yer alan ARTISRAEL, tüm bunların açık faili İsrail’i dünya çapında muassır bir özgürlükler cenneti, bir demokrasi beşiği olarak pazarlamak üzere kurulmuş, bu devletin doğrudan finanse ettiği bir oluşumdur. Bu oluşuma karşı BDS Hareketi başta olmak üzere pek çok Filistinli kurum dünyanın dört bir yanında mücadele yürütmektedir. 

Sizi, işgalcilere değil, onlara karşı mücadele eden Filistinlilere destek olmaya çağırıyoruz. 

Sizi, vakfınızın internet sitesinde yayınlamış olduğunuz değerlerinize sahip çıkmaya çağırıyoruz. Orada bahsettiğiniz şekliyle, İnsan haklarına inanan, her ortam ve durumda şiddetsizliği savunan bir kadın örgütü iseniz, her türlü toplumsal, siyasi ayrımcılığa karşı çıkıyorsanız ve tüm insanların din, dil, ırk, sınıf, cinsel yönelim fark etmeksizin eşit olduğu fikrini savunuyorsanız, bugün yapmanız gereken, Filistin halkının ve bilhassa Filistinli kadınların çağrısına uymak, İsrail’in suçlarını aklamak için kurulmuş ARTISRAEL ile olan sponsorluk ilişkinizi sonlandırmak ve bunu kamuoyuna duyurmaktır.

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları

Covid-19 tehdidi altındaki Filistinli tutsaklara özgürlük!

Covid-19 tehlikesi Filistin’in tamamına hızla yayılıyor. 48 toprakları, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinliler için pandemi riski, Siyonist işgalin yarattığı hasarı kat be kat arttırıyor. Siyonistlerin hapishanelerinde esir tutulan Filistinli tutsaklar da bu süreçte çok büyük bir tehlike altındalar. Salgın başlamadan önce, barınma koşulları ile ilgili büyük sorunlar zaten mevcuttu. Örneğin Yahudi mahkûmların dört kişi kaldıkları koğuşlara en az altı-yedi Filistinli konuluyor, koğuşlar temizlenmiyor, tutsakların, kanser gibi rahatsızlıkları dahi olsa sağlık hizmetlerine erişimleri engelleniyordu. Tutsaklar bu koşulları zaman zaman açlık grevleri vb eylemlerle protesto etmekteydiler. Şimdi, Virüsün bu hapishanelere sıçramasının hiç kuşku yok ki yıkıcı sonuçları olacak ve bu durum tahmin edileceği üzere Siyonistlerin umurunda değil: Bugüne kadar salgına karşı Filistinlilerin tutuldukları hapishanelerde hiçbir önlem alınmadığı gibi, aksine saldırılar da sıklaşmış durumda. 

Filistinli tutsaklar bulundukları koğuşların acilen ve düzenli olarak sterilize edilmesini, gardiyanların koruyucu kıyafetler giymesini, ateşlerinin düzenli ölçülmesini (şimdiye kadar hiçbirinin ateşi kontrol edilmemiş durumda) ve nitelikli sağlık hizmetine sürekli erişimlerinin sağlanmasını, ayrıca yaşlı, kadın ve çocuk tutsakların derhal salıverilmesini talep ediyorlar. 

Buna karşın Siyonistler hapishane kantinlerinde satılan malzemeler arasından önemli bazı temizlik malzemelerini, et, balık, taze sebze ve meyveleri çıkarmak veya tutsakların sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlamak gibi düzenlemelere gidiyor. Dahası, 500 kadar Yahudi mahkûmu ev hapsine yollama kararı almalarına arşın, 5.000 Filistinli tutsağın hiçbiri için bu tür bir önlem almayarak, İsrail denilen oluşumun ırkçı apartheid karakterini, ayrımcılığını bir kez daha kanıtlıyorlar. Siyonistler bir yandan Filistinli mahkûmları salgından koruyacak hiçbir önleme yanaşmazken, diğer yandan salgını bahane ederek Filistinli mahkûmların aileleri ve avukatları ile görüşmelerini engelliyorlar. Kolaylıkla tahmin edileceği üzere, Siyonist sorgu görevlileri ve işkencecilerin tutsakları “ziyaret etmesinde” ise bir sakınca görmüyorlar. 

26 Mart itibariyle pek çok hapishanede tutsakların öğünleri almayı reddettikleri ve bir açlık grevine hazırlandıkları aktarılıyor. Samidoun başta olmak üzere pek çok platform Filistinli tutsakların karşı karşıya kaldıkları büyük tehlikeye dikkat çekiyor ve tüm dünyaya Filistinli tutsakların taleplerini sahiplenme çağrısı yapıyorlar. 

Filistin halkının bu onurlu evlatları, haklı bir davanın militanları oldukları için, dünyanın en haksız oluşumunun elinde esir tutuluyorlar. Şimdi bu koşullarda esaretlerinin sürmesi, dünyanın tüm sömürülen ve ezilenleri için çok daha katlanılmaz bir hal almış bulunuyor. Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, gayrimeşru İsrail’in hapishanelerinde Covid-19 karşısında korumasız bırakılmış tüm Filistinli tutsakların derhal salınmasını talep ediyoruz!

Filistinli tutsaklara özgürlük!

Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti!

Denizden nehire özgür Filistin!

Gazze ablukası derhal kaldırılsın!

Dünyayı kasıp kavuran yeni tip koronavirüs salgını etkilerini Filistin topraklarında da gösteriyor. Gittikçe yaygınlık kazanan virüs, Filistin Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre Mısır’ın Refah kapısından Gazze’ye giren iki kişide tespit edildi. Ancak Gazze halkının can güvenliğini esas tehdit eden, virüsün yayılmasının yanında, önü alınamaz bir felakete yol açacağı açık olan Siyonist ablukanın böyle bir durumda yaratacağı felaket.

Bölge uzun yıllardır Siyonist İsrail’in Mısır tarafından da desteklenen ağır ablukası altında. Gazze halkı bu yüzden bırakın kişisel sağlık ve hijyen ürünlerini, içecek temiz su dahi bulmakta inanılmaz güçlüklerle karşı karşıya kalıyor. Sağlık hizmetlerinin miktarı ve kalitesi de aynı abluka nedeniyle çok düşük. Siyonistler pek çok ilacın bölgeye girişine engel oluyor. Kanser hastaları, tedavi olanağı bulamadıkları gibi, çoğu kez Gazze’den tedavi amaçlı çıkışları da İsrail tarafından engelleniyor. Son salgınla ilgili gerek duyulacak malzeme açısından da durum farklı değil. İki milyonluk nüfusu bulunan Gazze’nin toplam yoğun bakım yatak kapasitesi sadece 40! Koronavirüs hastalarının durumları ağırlaştığında ihtiyaç duydukları solunum cihazlarının sayısı ise sadece 56! Ayrıca, Siyonistler Gazze’ye sadece 200 test kitinin girişine izin vermiş durumdalar. 

Şunu anlamak zorundayız: Gazze ablukası, sadece Gazze ile ilgili bir mesele değildir. Nasıl ki tüm dünyada kamusal sağlığa ayrılacak paralar bir avuç patrona yedirildiği ve şimdi gereken yatırım için kapitalistlerin keyfi beklendiği için insanlar solunum cihazı sayısının yetersizliğinden ölüyorsa, aynı patronların çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da bekçi köpeği rolünü oynayıp sırtı sıvazlanan İsrail’e bir zeval gelmemesi için de iki milyon Filistinli Gazze’de 13 yıldır hapsedilmiş, solunum cihazından da, en basit sağlık gerecinden de mahrum bırakılmış durumda! 

Yaklaşan felaketi engellemenin tek yolu var: Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması!Siyonist İsrail, uluslararası bir baskı sonucunda bunu yapmaya zorlanmalı. Aksi halde, her halk kendi sorunları ile meşgul iken Gazze’de toplu bir kıyımın yaşanması, İsrail’in isteyeceği bir şeydir. Ablukanın kendisi zaten bunu amaçlıyor. Büyük Geri Dönüş Yürüşü’ne katılan silahsız halkın gerçek mermilerle katledilmesi Siyonistlerin gerçek niyetini gösteriyor. Nitekim Siyonistler bugünlerde, Gazze halkı virüs salgınından kaçmak için sınıra yığılırsa onları nasıl uzaklaştıracaklarını tartışıyorlar; bu durumda Filistinlilerin vurulması gerektiğini savunanları elbette çoğunlukta.

Tüm Filistin dostları bugün İsrail’in bu tür bir kitlesel kırımın kapısını açmasına engel olmalıdır. Covid-19 salgını sürerken Gazze üzerindeki Siyonist ablukanın da sürdürülüyor olması, artık eskisinden de beter bir suçtur. Bu durumda Siyonist İsrail’e ablukayı kaldırtmanın  yolu, acilen bu “devletle” her tür ilişkinin kesilmesidir. Bu doğrultuda, Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak Türkiye’yi derhal İsrail büyükelçisi başta olmak üzere tüm Siyonist diplomatları sınır dışı etmeye, İsrail ile tüm ticarî ilişkileri sonlandırmaya, Gazze’deki ablukadan çıkarı olan tüm firmalara yaptırımlar getirmeye davet ediyoruz. Dışişleri Bakanlığı sitesinden yapılacak “kınamaların” hiç bir fayda sağlamayacağını şimdiden söylüyor, bunların iç kamuoyunun tepkisini dindirmeye yönelik göstermelik girişimler olduğunun altını çiziyoruz. Uyarıyoruz: Mesele bu kadar yakıcı bir hal almışken, bu adımları atmamak, Mavi Marmara davasını bir avuç doğalgaz için satmış olmak ya da Gazze bombalanırken dahi askerî ve iktisadî ilişkileri sürdürmüş olmaktan daha büyük bir suç ortaklığı olacaktır!