Covid-19 tehdidi altındaki Filistinli tutsaklara özgürlük!

Covid-19 tehlikesi Filistin’in tamamına hızla yayılıyor. 48 toprakları, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinliler için pandemi riski, Siyonist işgalin yarattığı hasarı kat be kat arttırıyor. Siyonistlerin hapishanelerinde esir tutulan Filistinli tutsaklar da bu süreçte çok büyük bir tehlike altındalar. Salgın başlamadan önce, barınma koşulları ile ilgili büyük sorunlar zaten mevcuttu. Örneğin Yahudi mahkûmların dört kişi kaldıkları koğuşlara en az altı-yedi Filistinli konuluyor, koğuşlar temizlenmiyor, tutsakların, kanser gibi rahatsızlıkları dahi olsa sağlık hizmetlerine erişimleri engelleniyordu. Tutsaklar bu koşulları zaman zaman açlık grevleri vb eylemlerle protesto etmekteydiler. Şimdi, Virüsün bu hapishanelere sıçramasının hiç kuşku yok ki yıkıcı sonuçları olacak ve bu durum tahmin edileceği üzere Siyonistlerin umurunda değil: Bugüne kadar salgına karşı Filistinlilerin tutuldukları hapishanelerde hiçbir önlem alınmadığı gibi, aksine saldırılar da sıklaşmış durumda. 

Filistinli tutsaklar bulundukları koğuşların acilen ve düzenli olarak sterilize edilmesini, gardiyanların koruyucu kıyafetler giymesini, ateşlerinin düzenli ölçülmesini (şimdiye kadar hiçbirinin ateşi kontrol edilmemiş durumda) ve nitelikli sağlık hizmetine sürekli erişimlerinin sağlanmasını, ayrıca yaşlı, kadın ve çocuk tutsakların derhal salıverilmesini talep ediyorlar. 

Buna karşın Siyonistler hapishane kantinlerinde satılan malzemeler arasından önemli bazı temizlik malzemelerini, et, balık, taze sebze ve meyveleri çıkarmak veya tutsakların sağlık hizmetlerine erişimini kısıtlamak gibi düzenlemelere gidiyor. Dahası, 500 kadar Yahudi mahkûmu ev hapsine yollama kararı almalarına arşın, 5.000 Filistinli tutsağın hiçbiri için bu tür bir önlem almayarak, İsrail denilen oluşumun ırkçı apartheid karakterini, ayrımcılığını bir kez daha kanıtlıyorlar. Siyonistler bir yandan Filistinli mahkûmları salgından koruyacak hiçbir önleme yanaşmazken, diğer yandan salgını bahane ederek Filistinli mahkûmların aileleri ve avukatları ile görüşmelerini engelliyorlar. Kolaylıkla tahmin edileceği üzere, Siyonist sorgu görevlileri ve işkencecilerin tutsakları “ziyaret etmesinde” ise bir sakınca görmüyorlar. 

26 Mart itibariyle pek çok hapishanede tutsakların öğünleri almayı reddettikleri ve bir açlık grevine hazırlandıkları aktarılıyor. Samidoun başta olmak üzere pek çok platform Filistinli tutsakların karşı karşıya kaldıkları büyük tehlikeye dikkat çekiyor ve tüm dünyaya Filistinli tutsakların taleplerini sahiplenme çağrısı yapıyorlar. 

Filistin halkının bu onurlu evlatları, haklı bir davanın militanları oldukları için, dünyanın en haksız oluşumunun elinde esir tutuluyorlar. Şimdi bu koşullarda esaretlerinin sürmesi, dünyanın tüm sömürülen ve ezilenleri için çok daha katlanılmaz bir hal almış bulunuyor. Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, gayrimeşru İsrail’in hapishanelerinde Covid-19 karşısında korumasız bırakılmış tüm Filistinli tutsakların derhal salınmasını talep ediyoruz!

Filistinli tutsaklara özgürlük!

Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti!

Denizden nehire özgür Filistin!

Gazze ablukası derhal kaldırılsın!

Dünyayı kasıp kavuran yeni tip koronavirüs salgını etkilerini Filistin topraklarında da gösteriyor. Gittikçe yaygınlık kazanan virüs, Filistin Sağlık Bakanlığının açıklamasına göre Mısır’ın Refah kapısından Gazze’ye giren iki kişide tespit edildi. Ancak Gazze halkının can güvenliğini esas tehdit eden, virüsün yayılmasının yanında, önü alınamaz bir felakete yol açacağı açık olan Siyonist ablukanın böyle bir durumda yaratacağı felaket.

Bölge uzun yıllardır Siyonist İsrail’in Mısır tarafından da desteklenen ağır ablukası altında. Gazze halkı bu yüzden bırakın kişisel sağlık ve hijyen ürünlerini, içecek temiz su dahi bulmakta inanılmaz güçlüklerle karşı karşıya kalıyor. Sağlık hizmetlerinin miktarı ve kalitesi de aynı abluka nedeniyle çok düşük. Siyonistler pek çok ilacın bölgeye girişine engel oluyor. Kanser hastaları, tedavi olanağı bulamadıkları gibi, çoğu kez Gazze’den tedavi amaçlı çıkışları da İsrail tarafından engelleniyor. Son salgınla ilgili gerek duyulacak malzeme açısından da durum farklı değil. İki milyonluk nüfusu bulunan Gazze’nin toplam yoğun bakım yatak kapasitesi sadece 40! Koronavirüs hastalarının durumları ağırlaştığında ihtiyaç duydukları solunum cihazlarının sayısı ise sadece 56! Ayrıca, Siyonistler Gazze’ye sadece 200 test kitinin girişine izin vermiş durumdalar. 

Şunu anlamak zorundayız: Gazze ablukası, sadece Gazze ile ilgili bir mesele değildir. Nasıl ki tüm dünyada kamusal sağlığa ayrılacak paralar bir avuç patrona yedirildiği ve şimdi gereken yatırım için kapitalistlerin keyfi beklendiği için insanlar solunum cihazı sayısının yetersizliğinden ölüyorsa, aynı patronların çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’da bekçi köpeği rolünü oynayıp sırtı sıvazlanan İsrail’e bir zeval gelmemesi için de iki milyon Filistinli Gazze’de 13 yıldır hapsedilmiş, solunum cihazından da, en basit sağlık gerecinden de mahrum bırakılmış durumda! 

Yaklaşan felaketi engellemenin tek yolu var: Gazze üzerindeki ablukanın kaldırılması!Siyonist İsrail, uluslararası bir baskı sonucunda bunu yapmaya zorlanmalı. Aksi halde, her halk kendi sorunları ile meşgul iken Gazze’de toplu bir kıyımın yaşanması, İsrail’in isteyeceği bir şeydir. Ablukanın kendisi zaten bunu amaçlıyor. Büyük Geri Dönüş Yürüşü’ne katılan silahsız halkın gerçek mermilerle katledilmesi Siyonistlerin gerçek niyetini gösteriyor. Nitekim Siyonistler bugünlerde, Gazze halkı virüs salgınından kaçmak için sınıra yığılırsa onları nasıl uzaklaştıracaklarını tartışıyorlar; bu durumda Filistinlilerin vurulması gerektiğini savunanları elbette çoğunlukta.

Tüm Filistin dostları bugün İsrail’in bu tür bir kitlesel kırımın kapısını açmasına engel olmalıdır. Covid-19 salgını sürerken Gazze üzerindeki Siyonist ablukanın da sürdürülüyor olması, artık eskisinden de beter bir suçtur. Bu durumda Siyonist İsrail’e ablukayı kaldırtmanın  yolu, acilen bu “devletle” her tür ilişkinin kesilmesidir. Bu doğrultuda, Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak Türkiye’yi derhal İsrail büyükelçisi başta olmak üzere tüm Siyonist diplomatları sınır dışı etmeye, İsrail ile tüm ticarî ilişkileri sonlandırmaya, Gazze’deki ablukadan çıkarı olan tüm firmalara yaptırımlar getirmeye davet ediyoruz. Dışişleri Bakanlığı sitesinden yapılacak “kınamaların” hiç bir fayda sağlamayacağını şimdiden söylüyor, bunların iç kamuoyunun tepkisini dindirmeye yönelik göstermelik girişimler olduğunun altını çiziyoruz. Uyarıyoruz: Mesele bu kadar yakıcı bir hal almışken, bu adımları atmamak, Mavi Marmara davasını bir avuç doğalgaz için satmış olmak ya da Gazze bombalanırken dahi askerî ve iktisadî ilişkileri sürdürmüş olmaktan daha büyük bir suç ortaklığı olacaktır!

Emperyalist ABD’nin Konsolosluk Binası Önünde “Yüzyılın Anlaşması” Rezaletini Protesto Ettik

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak bugün öğlen saatlerinde İstanbul’da bulunan ABD Konsolosluğu önüne giderek emperyalistbaşı Trump’ın dün dünya kamuoyuna ilan ettiği “Yüzyılın Anlaşması” adlı sözde planı protesto ettik.

Emperyalistler ve onların hamiliğinde Ortadoğu halklarının başına tebelleş olmuş bulunan Siyonistler, açıklanan 180 sayfalık belgeye “anlaşma” adını koysalar da, ortada Filistin halkına ve direniş örgütlerine açık bir dayatma var. Fikirleri sorulmadığı gibi, bu belge uygulamaya geçerse bu halkın tüm tarihsel hakları çöpe atılmış olacak.

Aslında bir müddettir bu belgenin açıklanmasını bekliyorduk. Tam da tahmin ettiğimiz gibi, bu açıklama ABD başkanı Trump’ın seçim öncesinde Siyonist lobinin desteğine ihtiyaç duyduğu, Siyonistbaşı Netanyahu’nun ise “İsrail”de hakkında açılan yolsuzluk soruşturmaları ile başının dertte olduğu bir dönemde piyasaya sürüldü.

Emperyalistler ve Siyonistlerin bu girişiminin ivedilikle protesto edilmesi gerektiğini düşündüğümüz için açıklamanın hemen ertesi günü organize olarak konsolosluk önüne gittik. Eskiden Türkiye’de işçi sınıfına grev silahını kazandıran Kavel fabrikasının bulunduğu alanda toplanarak konsolosluğa yürüdük. Yol boyunca “Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti!”, “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol!”, “Nehirden Denize Özgür Filistin!” sloganlarını attık. Konsolosluk önünde bizi bekleyen basın emekçilerine önce meramımızı anlattık ve sonrasında hazırladığımız basın açıklamasını okuduk. Aşağıda bu metni sizlerle paylaşıyoruz. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin bu beyanı, saldırılarının dozunu arttıracaklarına işaret. O halde şimdi her zamankinden daha fazla çalışma ve Filistin halkının kazanmasını, Siyonistlerin ve emperyalistlerin kaybetmesini sağlama zamanıdır

“Yüzyılın Antlaşması” adlı zillet, işgal, katliam planına hayır! Kudüs ve Nehirden Denize tüm Filistin toprakları Filistin halkınındır!

ABD emperyalizminin başı Donald Trump, bir süredir beklenen “Yüzyılın Anlaşması” adlı planı dün kamuoyu ile paylaştı. Planın ayrıntıları artık Beyaz Saray’ın internet sitesinden erişilebilir halde.

180 sayfalık bu paçavra, Filistinlilerin geri dönüş hakkı başta olmak üzere tüm haklarından vazgeçmesi karşılığında, kendilerine bir miktar para öneriyor. Batı Şeria’nın doğusundaki Ürdün Vadisi’ni İsrail’e veriyor. Kudüs’ü, “tek parça halinde” siyonistlerin “başkenti” ilan ediyor. Satır aralarında Filistinlileri sürekli tehdit ediyor. Buna karşın, İsrail’in bir “Yahudi ulus devleti” olarak varlığı ve Yahudilerin “binlerce yıl önceki atalarından kalan toprak hakları” konularında rapor, en radikal siyonistlerin dilini kullanıyor. Tamamı elbette Filistin halkına ait olan deniz sahasındaki geniş doğalgaz kaynaklarını siyonistlere veriyor, buna karşılık Filistinlilerin Gazze açıklarındaki alanla yetineceğini tekrarlıyor. Filistin’in bir orduya sahip olmayacağını söylerken, “buraya harcayacakları parayı başka yere harcarlar” diyerek adeta Filistin halkı ile alay ediyor.

Bunun adı zillettir! Trump’ınkinden daha alçakça, daha haysiyetsizce bir teklif olabilir mi?

Bu paçavra, yüz yıl önce Türkiye halklarına dayatılan Mondros Mütarekesi ile Sevr’in veya İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’yu aralarında parselledikleri Sykes-Picot’nun bir benzeridir.

Ancak daha önemlisi, bu paçavra, 1917 yılında Filistin’e yönelik Siyonist göçün başlamasına ve nihayetinde Siyonist İsrail’in kurulmasına izin veren Balfour Deklarasyonu’nun yeni bir versiyonudur.

Bunun adı işgaldir, katliamdır!

Biz Ortadoğu halklarının gözünde bu belgenin tuvalet kağıdı kadar bile değeri yoktur.

Binlerce kilometre öteden, sorsanız Filistin’in yerini haritada bile gösteremeyecek, daha Mescid-i Aksa’nın adını bile söyleyemeyen bir emperyalist emlak spekülatörünün, Filistin halkının geleceği hakkında karar verme yetkisi yoktur. Aynı şekilde, bu zat bahsedilen paçavrayı basına sunduğu sırada yanında duran, eline Filistin halkının kanları bulaşmış bir savaş suçlusu olan Netanyahu’nun da Filistin halkının geleceğini belirleme konusunda hiç bir yetkisi olamaz. Ortadoğu halkları, bu ikiliye de, bunların temsilcisi oldukları emperyalizm ve Siyonizme de gereken dersi er ya da geç verecektir!

Trump, bu “planın” uygulanmasında Ürdün ve Mısır ile birlikte Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Umman’ın da rol oynayacağını söylüyor. Biz bu ülkelerin halklarının kalbinin Filistin halkı ile birlikte atarken, tepelerine çöreklenmiş yöneticilerinin emperyalistlerle ve Siyonistlerle işbirliği içinde olduğunu; bu planın hazırlanması aşamasında görüştüklerini biliyoruz. Zaten Trump, Filistinlilere verileceği söylenen paranın kaynağı olarak bu ülkeleri işaret ediyor. Yani Siyonist İsrail’in tapu harcını Mısır’ın, Ürdün’ün, Bahreyn’in emekçi halkı ödeyecek! Emin olun ki, tarih bu gerici rejimleri asla affetmeyecek! Er ya da geç bunun hesabını halklarına verecekler!

Ancak Filistin’in dostu görünenlere de aldanmamak gerektiğini biliyoruz. Bir avuç doğalgaz için Filistin halkını zamanında yüzüstü bırakıp İsrail ile normalleşmeye koşanlar, “İsrail ile birbirimize muhtacız” açıklamaları yapanlar, Mavi Marmara Davası’nı ayaklar altına alanlar, günümüzde hala “biz düşmanlık peşinde değiliz” açıklamaları yapanlar! Bunlar lafta değil, gerçekten bir Siyonizm karşıtı politika izliyor olsalardı, Siyonistler ve emperyalistler bugün bu kadar rahat atıp tutamayacaklardı. Trump ve Netanyahu, bölgedeki ABD askerlerinin varlığı kadar, emin olun ki İncirlik’teki uçaklara ve nükleer füzelere de güveniyorlar.

Filistinli direniş örgütleri, bu paçavraya karşı birleşmiş durumda. ABD emperyalizminin sunduğu plan o kadar alçakça ki, Mahmud Abbas idaresindeki yozlaşmış, emperyalizmle işbirliği içindeki “Filistin Yönetimi” bile bu plana açıkça karşı çıkıyor. Biz Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak direniş örgütlerinin mücadelelerinin hangi biçimler altında olursa olsun, her zaman meşru olduğunu savunduk. Şimdi, emperyalizm Filistin halkına böyle bir yeni saldırıya başlamışken, Filistin direniş örgütlerinin ve Ortadoğu’daki tüm anti-emperyalist, anti-Siyonist odakların Filistin halkının haklarını korumak amacıyla girişeceği her türlü eylemin bir kat daha meşru olacağını söylüyoruz. Bu mücadele, bir kanser hücresi olan İsrail yıkılana kadar sürmelidir!

Şimdi, dünyanın dört bir yanındaki Filistin dostlarının eskisinden de büyük bir çabayla bu plana karşı harekete geçmesi gerekiyor. Biz Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, Amerikan emperyalizminin Türkiye topraklarındaki üslerinin kapatılması ve Türkiye’nin NATO’dan çıkması için mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu mücadeleyi hem halkımızı emperyalist boyunduruktan kurtarmanın hem de Ortadoğu çapında emperyalizme ve Siyonizme karşı hürriyet mücadelesinin ve tabii ki Filistin’e dost olmanın mutlak bir gereği olarak görüyoruz. Aynı zamanda bizler bu topraklarda Siyonizmin her türlü faaliyetinin peşinde olacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz. Filistinlilerden çalınan doğalgazın Avrupa’ya pazarlanması başta olmak üzere pek çok konu Filistin halkının dostlarının enternasyonalist dayanışmasını gerektiriyor. Nitekim Netanyahu, uluslararası hukukun yasadışı saydığı siyonist yerleşimleri İsrail denilen oluşuma dahil etmek için ilk adımı bu Pazar günü atacaklarını duyurdu. Buna yanıtımız Filistin halkıyla daha fazla dayanışma, Türkiye’nin İsrail’le her türlü ilişkilerinin kesilmesi için mücadele, Siyonist İsrail’e daha fazla boykot ve yaptırım olmalıdır.

Emperyalizmin ve Siyonizmin “yüzyılın anlaşması” adı altındaki zillet, işgal ve katliam planına başta Filistin halkı olmak üzere tüm ezilen halklar 100 yılın direnişini örgütleyerek cevap vermelidir!

Filistin halkı yalnız değildir!

Katil ABD Ortadoğu’dan defol!

Yıkılsın siyonist İsrail devleti!

Denizden nehire özgür Filistin!

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları

29 Ocak 2020

İstanbul

Hareketimizin manifestosu yayınlandı

Bir yılı aşkın süredir faaliyetlerine devam eden hareketimiz, geçtiğimiz günlerde Filistin Dostları Meclisi’nin kurulmasının ardından Filistin meselesini ele alışımızın ana hatlarını ortaya koyan bir manifesto yayınlamış bulunuyor. Sitemizdeki ilgili başlık altında her daim erişime açık olacak bu metni aşağıda sizlerle paylaşıyoruz.

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Siyonizmin yerine Yahudiliği hedef alan anti-semitik, din temelli, mezhepçi ve ırkçı yaklaşımları karşısına alır ve bu yaklaşımın Filistin halkına hiç bir yararı olmadığını vurgular. Anti-semitik olmayan, emperyalizm ve Siyonizm karşıtı mücadeleyi sahiplenen herkesin desteğine ve herkesle beraber yürümeye açıktır. 

1. Filistin Meselesinin Doğru Teşhisi

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, İsrail adı verilen oluşumu ve bu oluşumun ardındaki Siyonist ideolojiyi, Filistin topraklarında ortaya çıkmış bir kanser hücresi olarak görür.

Filistin, Biladü’ş-Şam’ın Araplar ve Yahudilerin bir arada yaşadığı organik bir parçasıyken, 20. yüzyılın başlarından itibaren dış etkenlerin tesiriyle ciddi bir değişim yaşadı. Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen dönemde bölgenin emperyalistlerin işgaline uğraması ve 1917 Balfour Deklarasyonu’nu takiben emperyalistlerin ve Siyonistlerin eliyle gerçekleştirilen ve aslında Avrupa’da Nazi Almanyası tarafından katledilen Yahudi nüfusa ne kadar yararı olduğu tartışmalı olan göç dalgaları sonucunda, Filistin’deki nüfusun miktarı ve bileşimi önemli ölçüde farklılaştı. 1948 yılında İsrail adı verilen oluşumun kurulmasına (Nekbe’ye) kadar olan süreçte bu yerleşimci nüfus, Hagannah gibi Siyonist silahlı çetelerin ve İngiltere emperyalizminin desteğiyle Filistin’in zenginliklerini gasp etmeye yöneldi. Filistinlilere ait topraklar Siyonistlerce gasp edildi. 1950 sonrasında çıkarılan “ülke dışında yaşayan mal sahiplerinin mülkleri ile ilgili yasa” ve toprakların ve üretim araçlarının Yahudi olmayanlara satılamayacağı ya da kiralanamayacağına dair düzenlemelerle bu gasp kalıcı hale getirildi.

Kanser hücresinin içinde geliştiği organizma üzerindeki zararlarına benzer biçimde, Siyonist İsrail’in varlığı da Filistin ve Filistinliler üzerinde yıkıcı etkiler doğurdu. Araplara ve Yahudilere yönelik, zamanında Güney Afrika’da uygulanan türden ayrımcı apartheid uygulamaları, İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında olağan birer uygulama halini aldı. İsrail, işgal ettiği toprakları bu toprakların asıl sahiplerinden “korumak” üzere devasa bir ayrım duvarı inşa etti ve Filistinlilerin seyahat özgürlüğü başta olmak üzere pek çok temel hakkını sistematik olarak ihlal etmeye başladı. Son olarak 19 Temmuz 2018 tarihinde çıkardığı bir yasa ile kendi kaderini tayin hakkını sadece Yahudi halkına tanıdı, Arapça’yı resmi dil olmaktan çıkardı ve uluslararası hukukun yetersiz çerçevesine göre bile açıkça hukuk dışı bulunan Yahudi yerleşimlerini “ulusal değer” ilan etti ve bunların sayısını arttıracağını duyurdu. 

Her kanser hücresi gibi Siyonist İsrail de metastaz yaparak, içinde bulunduğu organizmanın farklı yerlerine yayılmakta. İsrail, Filistin’deki işgalini Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni işgal ederek, Sina Çölü’nü bir dönem ele geçirerek ve Lübnan’ın güneyine azgınca saldırarak taçlandırdı. Bu kanser hücresinin, yayılmasında kendisine engel çıkarmaması için tanımlanmış sınırları olmadığını, hatta bir anayasaya dahi sahip olmadığını belirtmek de gerekir. 

Öte yandan, bu habis yapı, dünyanın başına bela olan emperyalizm ile özel bir tür ilişki de geliştirmiştir. Varlığını borçlu olduğu Balfour Deklarasyonu’ndan itibaren emperyalistlerin desteğini neredeyse hiç yitirmemiş olan bu oluşum, bunların bölgede adeta bir karakolu durumundadır. Ancak bölgede emperyalistlerin pis işlerini yapan çok sayıda gerici rejimden farklı olarak İsrail’in özellikle ABD emperyalizmini yönlendirme anlamında da önemli bir etkisi bulunur.  Bu durum da İsrail’i emperyalizmin bölgedeki olağan uşaklarından (Suud, Sisi vb) daha tehlikeli kılar.

2. Siyonizmle Mücadele

Kanseri ağrı kesicilerle tedavi etmek nasıl olanaklı değilse, Siyonizmin yıkıcı tesirlerini yok etmek de Oslo ya da Camp David’de önceleri yapılan türden “çözüm girişimleri” ile olanaklı olmayacak. Nitekim, Siyonist İsrail, kendisini meşru bir devlet olarak tanıyarak birlikte masaya oturduğu grupları her seferinde yüzüstü bıraktı ve Filistin halkına yönelik ayrımcı uygulamalarını sürdürdü. 

Örneğin, 1977’de Mısırlı Enver Sedat’ın sözde İsrail meclisi Knesset’e çıkıp Filistinliler için Batı Şeria ve Gazze’nin yeteceğini söylemesi, Siyonistler üzerinde bir etki uyandırmadı. 1978’de aynı şahsın Camp David’de Siyonistlerle el sıkışması da aynı sonucu doğurdu. 1988-1989’da FKÖ İsrail’in varlığını kabul ederek “iki halka iki devlet” önerisinde bulunuyordu. Sonuç, yine hüsran oldu. 1993 yılındaysa Oslo rezaleti başladı. Bu süreçte kurulan “Filistin Özerk Yönetimi” zamanla Siyonistlerin pis işlerini yapan bir kuruma evrilirken, 1994 ve 1995 yılında yapılan antlaşmalarla Filistinlilerin topraklarına geri dönüş hakları çöpe atıldı. 

Oysa, kanser dokusunun cerrahi girişimler sonucunda vücuttan kesilip atılmasına benzer bir biçimde, İsrail de bu topraklardan sökülüp atılmalı, daha doğru bir ifadeyle Siyonist İsrail devleti yıkılmalı, ortadan kaldırılmalıdır. Bunun yolu silahlı mücadeleler, grevler ve büyük kitle seferberlikleridir. 

Nitekim, tarih de bunu gösterir. 1948 yılından sonra Filistinliler Siyonist İsrail’e 1964’te El Fetih’in, 1967’de FHKC’nin, 1969’da ise İslamî Cihad’ın silahlı mücadelesi ile karşılık verdiler. Tüm bu örgütlerin mücadeleleri, İsrail’e ciddi hasarlar verdi. 1991’de 1. İntifada doruğa ulaşınca İsrail Gazze ve Batı Şeria’dan çekileceğini açıkladı. 2000 yılında tüm Filistin, direniş örgütlerinin önderliğinde yeni bir intifadaya atıldı. İsrail bir kez daha köşeye sıkışarak yalpaladı ve Gazze’yi boşaltmak zorunda kaldı. 2006’da Lübnan’a yaptığı alçakça saldırının sonucunda Hizbullah karşısında hezimete uğradı ve o tarihten itibaren kuzey sınırında yeni maceralara girmekten kaçındı. 

3. Filistinin tüm halklarını zilletten kurtarmak

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Filistin’de her ulustan, dinden, mezhepten Filistinlinin bir arada barış içinde yaşamasını olanaklı kılabilecek yegâne reçeteyi, tek devletli çözümü, yani Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e uzanan tüm tarihsel Filistin’i kaplayan, emperyalizmle tüm köprülerini atmış, demokratik, laik ve sosyalist bir Filistin’i yılmadan savunur. Hem Filistinli Arapların hem Filistinli Yahudilerin bu programı sahiplenmesini sağlamayı amaçlar.

Kapitalizmin insanlığı bir bütün olarak barbarlığa sürüklemeye çalıştığı çağımızda, çıkarları İsrail’in apartheid rejimine koşut bulunan Siyonist sermayenin ve bununla alçakça bir işbirliğine yönelmiş durumdaki Ebu Mazen bürokrasisinin mülksüzleştirilmesi, Filistin’in tüm üretim araçlarının ve doğal kaynaklarının, bir avuç emperyalist ve Siyonistin değil, Filistinlilerin kullanımına sunulması, farklı dinlere ve mezheplere inanan insanları bir kardeşlik şemsiyesi altında tutabilecek olan laikliğin tesisi, emperyalizmin bölgedeki çıkarlarını ve dolayısıyla halkların birbirini boğazlamasını savunan tüm yapıların ilgası, Yahudi ya da Arap tüm Filistinlilere nefes aldıracak tek reçetedir. 

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, bu programı savunan Filistin sosyalist hareketini refiki kabul eder, deneyimlerini öğrenmeyi ve enternasyonalist bir dayanışmayı inşa etmeyi amaçlar. Başta Hamas olmak üzere, bu tür bir programı sahiplenmemekle birlikte Siyonizme karşı çetin bir mücadele yürüten İslamcı örgütlerin Siyonizm karşısında galip gelmesini savunur, fakat bunu yaparken bu türden örgütlere siyasî bir destek sunmaz, bunları Filistin solunun yerine ikame etmez, dahası bunların sınırlılıklarını ve yalpalamalarını teşhiri amaçlar. Ayrıca, Türkiye’deki AKP örneğinde olduğu gibi bir yandan suret-i hak görünüp, diğer yandan İsrail ile çeşitli antlaşmalara imza atan, Mavi Marmara Davası’nı İsrail’den doğalgaz satın alma hayallerine kurban eden bir sahte Siyonizm karşıtlığını da bölge halklarına teşhir eder.

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Filistin halkının son yıllarda tüm dünya halklarına yaptığı çağrıya kulak vererek, İsrail’e yönelik Boykot, Yatırımların Geri Çektirilmesi ve Yaptırımlar (İngilizce kısaltması ile BDS) hareketini destekler ve ayrıca Filistin halkı ile dayanışmayı amaçlar. 

29.11.2019

İstanbul