ABD’nin Berkeley Üniversitesi kampüsünde Filistin ile dayanışma amacıyla “Siyah Giyen Kadınlar” (Women in Black) grubu tarafından bir eylem düzenlendi. Grubun 25 yılı aşkın bir süredir Berkeley şehrinde her hafta düzenlediği eyleme bu kez Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları militanları da katıldılar. Eylemde Siyonizmi ve ırkçı İsrail devletini teşhir eden broşürler kampüsteki öğrencilere dağıtıldı ve tarihi Filistin topraklarının İsrail devleti tarafından işgalini gösteren bir pankart açıldı.
Dağıtılan bildirilerde İsrail devleti tarafından katledilen ve hapse atılan Filistinli çocuklardan ABD’nin Siyonizme olan maddi ve askerî desteğine kadar birçok konuda bilgiler ve sloganlar yer aldı. Bildiriler “İsrail ırk ayrımcı (Apartheid) bir devlettir”, “ABD’nin İsraile olan desteği Filistinlileri yoksullaştırmaya ve daha fazla Filistin toprağının çalınmasına neden olmaktadır” ve “Filistinli çocukların ölümüne sebep olan İsrail’e olan maddi desteği durdurun” gibi Siyonizm ile emperyalizm ilişkisini teşhir eden birçok slogan içermekteydi.
Üniversite öğrencileri eyleme yoğun ilgi gösterip sık sık Filistin ile dayanışma mesajlarını ilettiler. Bildiri dağıtımı esnasında Siyonistler açılan pankartın yanına bir masa kurup eylemi provoke etmeye çalıştılarsa da, eylemcilerin çok daha kalabalık olması ve Filistin Dostları’ndan yoldaşlarımızın da verdiği destek sayesinde eylem başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
Diyarbakır Bildirisi (1970)
1969 yılından itibaren Türkiye devrimcileri silahlı eğitim almak ve Siyonist İsrail’e karşı çarpışmak üzere Filistin’e geçmeye başlamıştır. Daha sonra Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu kuracak olan ve o sıralarda yaygın olarak “Dağcılar” olarak anılan kadrolardan 11 kişi 1970 yılında Filistin’den dönerken yakalanmış ve tutuklanarak Diyarbakır Cezaevi’ne konulmuştur. Ne var ki, haklarında “Diyarbakır Tıp Fakültesine sabotaj yapma”yı amaçladıklarına dair uydurma haberler çıkarılmıştır. 11 devrimci bunu yalanlamak üzere, “Diyarbakır Bildirisi” olarak anılan bir deklarasyon yayınlamıştır. 11’le arasında THKO’nun politik ve teorik bakımdan en önemli önderi olan Hüseyin İnan da vardır. Aşağıda, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamının 50. yıldönümünü anmak amacıyla, bugün için bile dersler içeren bu bildiriyi yayınlıyoruz.
Bizler günlerdir kamuoyuna “Diyarbakır Tıp Fakültesine sabotaj yapmak isteyenler yakalandı”, “Türkiye’de sabotaj yapmak için El-Fetih’te yetiştirilen sabotajcılar yakalandı” gibi kasıtlı, sansasyonel haberlerle yansıtılan olaydan dolayı Diyarbakır Cezaevi’nde tutuklu bulunan devrimcileriz.
Bu manşetler işbirlikçi iktidar yetkililerinin ve polisin kamuoyundaki maksatlı, asılsız suçlamaları, tertipleridir. Hiç şüphe yoktur ki, bu tertipler de diğerleri gibi ergeç iflas edecektir.
Suçsuzluğumuz, ezilmişliğimiz kadar meşru, alın terimiz kadar kutsaldır. Tek suçumuz geri kalmış bir ülkenin çocukları olmamız ve emperyalizmin ne olduğunu bilmemizdir. Türkiye’nin gerçeklerinden haberdar olmamız ve emperyalizmin bütün dünyada tezgahladığı oyunları bilmemiz, emperyalizme karşı mücadele etmemiz, geri kalmış bir ülke olan Türkiye’de suçmuş gibi gösterilmek isteniyor.
Biz dünya halklarının baş belası emperyalizme karşı çarpışan Orta Doğu halklarının haklı mücadelesini desteklemek için Filistin’e gittik. Amacımız bir taraftan Arap halklarının kurtuluşunu desteklemek, diğer taraftan, Türkiye’li devrimciler olarak bize düşen görevlerin bir kısmını yerine getirmekti.
Fakat biz, dünya halklarının dayanışmasına ve kurtuluş hareketlerinin gelişmesine emperyalizmin tahammül edemediğini biliyorduk.
Çıkarlarını devam ettirmek için emperyalizmin her türlü insanlık dışı metodları tatbik etmekten geri kalmayacağını da biliyorduk.
Artık bütün Türkiye halkları da son olarak bize karşı girişilen tertip dolayısiyle emperyalizmi ve işbirlikçilerini bir kez daha tanımalı ve bilmelidirler.
İşbirlikçi iktidar Arap halklarının haklı mücadelesi için gittiğimiz Filistin’e ardımızdan ajanlarını göndermiştir. İleride tatbik edeceği oyunların planlarını hazırlamıştır. Yurda dönüşümüzde bizleri ustaca hazırlanmış tertiplerle yakalatıp, kamuoyuna “sabotajcı”, “kiralık ajanlar” olarak tanıtmak için TRT’yi ve basını da aynı tertip içine sokmağa çalışmıştır.
150 saatten fazla işkenceye tabi tutulduk. Önceden hazırlanmış ifadeler, bize imzalattırılarak, suç dosyaları haline getirildi. Güdülen amaç Türkiye’de tüm devrimci hareketi bu tertibin içine sokmak ve kitlevitutuklamalarla bir faşist terör ortamı yaratmağa çalışmaktı.
Günlerce süren işkenceler ve insanlık dışı uygulamalar, adlî makamlara “tahkikatı derinleştiriyoruz” şeklinde yansıtıldı.
Bütün bunlar -altı günlük işkence, binlerce cop, sopa, küfür ve sayısız ifadeler- işbirlikçilerin ve ortaklarının çıkarlarını korumak içindi.
Türkiye halklarına şu noktayı kesinlikle açıklamak isteriz: Bizim şurayı ya da burayı bombalayacağımız, sabotaj yapacağımız iddiası, yalandır, kasıtlıdır, tertiptir.
Biz devrimciyiz. Türkiye’nin, devrimci mücadelenin neresinde olduğunu biliyoruz. Hepimizden kuruş kuruş toplanarak, hepimizin parasıyla, emeğiyle, çilekeş Doğu Anadolu halkına binbir güçlükle açılan bir üniversiteyi bombalamak hiçbir devrimcinin düşünebileceği bir şey değildir.
Bu tertipleri, ancak, bütün dünya halkları gibi Türkiye halklarını da inleten emperyalizm ve işbirlikçileri düşünebilir.
Bu yalanlar, bu oyunlar Türk-Kürt halklarının kardeşliğini, dostluğunu ve devrimci dayanışmasını bozmak içindir.
Bu yalanlar, emperyalizme ve onun Orta Doğu’daki ileri karakolu saldırgan İsrail’e karşı savaş veren Arap halklarının devrimci mücadelesini, bütün yüreğiyle destekleyen Türkiye halklarının bu devrimci mücadele ile bağlarını gevşetmek, kuşkuya düşürmek için hazırlanan tertiplerdir.
İsnat edilen suç ne kadar ağır olursa olsun, zulüm ne kadar artarsa artsın, devrimci kavgamızdan asla dönmeyeceğiz. Kavgamız dünya halklarının devrimci mücadelesinin bir parçasıdır. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin bu planı da suya düşecektir. Biz, devrimci yolumuzda azimle, inançla, inatla sonuna kadar yürüyeceğiz.
Zafer mutlaka devrimci dünya halklarınındır.
Yaşasın bağımsızlık kavgamızın yılmaz militanları!
Kahrolsun emperyalizm ve bütün uşakları!
Yaşasın Orta Doğu halklarının devrimci kurtuluş dayanışması!
Yaşasın halkımızın ve tüm dünya halklarının zafere yönelmiş devrimci mücadelesi’
Teoman Ermete, Ercan Enç, Hüseyin İnan, AttilâKeskin, Kadir Manga, Müfit Özdeş, Alpaslan Özdoğru (Özdoğan), Tuncer Sümer, Hamit Yakup, Ali Tenk, B. Emanet.
İsrail Güçlerinin Aksa’ya Saldırısı Illinois Üniversitesi’nde Protesto Edildi
İsrailişgal güçlerinin Ramazan ayında Filistinlilere yönelik artan saldırıları üzerine dünyanın birçok bölgesinden Filistin halkıyla uluslararası dayanışma eylemleri düzenleniyor. Illinois Urbana-Champaign Üniversitesi’nde SJP’nin (Students for Justice in Palestine) öncülüğünde organize edilen eylemde İsrail işgal güçlerinin geçtiğimiz 15 Nisan Cuma günü Mescid-i Aksa’ya düzenlediği saldırılar kampüste öğrenciler tarafından protesto edildi.
Foellinger Oditoryum önünde başlayan eylemde SJP, siyasi partiler ve çeşitli öğrenci topluluklarının katılımıyla basın açıklamaları okundu ve İsrail’in Filistin halkına yönelik artan saldırıları sert bir şekilde kınandı. SJP yaptığı basın açıklamasında, İsrail işgal güçlerinin Filistinlilerin kutsal saydığı Ramazan ayında ibadet eden yüzlerce Filistinliyi plastik mermilerle yaraladığını, kör ettiğini ve yüzlerce Filistinliyi işkence ederek tutukladığını vurguladı. Özellikle ana akım Batı medyası tarafından sıklıkla vurgulanan ‘’eşit güçler’’ yalanına dikkat çekildi. Ortada eşit güçler olmadığı, aksine sömürgeci-yerleşimci bir devlete karşı bir özgürlük mücadelesinin sürdüğü, çatışmanın değil bir ezilen-ezen ilişkisinin olduğu ve devam eden bir işgalden söz edilmesi gerektiği belirtildi.
Foellinger Oditoryumu önünde başlayan eylemden sonra öğrenciler üzere çeşitli üniversite birimlerine sloganlı bir yürüyüş gerçekleştirdi ve basın sözcüleri bu birimler önünde basın açıklamalarını okudu. Yürüyüş sırasında Filistin direnişine destek veren ve Siyonist İsrail’i teşhir eden sloganlar atıldı.
Farklılık ve Katılım Ofisi (Office of Diversity and Inclusion) binası önünde siyahi öğrencilerden de Filistinlilere destek mesajları iletildi. Devrim için Siyahi Öğrenciler’den (Black Students for Revolution) bir basın sözcüsü, Filistin ve Siyahi Özgürlük hareketlerinin iç içe geçmiş olduğunu, bu iki hareketin özgürlük mücadelesinin ancak kapitalizmin, emperyalizmin ve sömürgeciliğin uluslararası düzeyde yenilgisiyle zafere ulaşabileceğini belirtti.
Eylem Swanlund yönetim binası ve Alma Mater meydanına yapılan yürüyüşlerin ardından sona erdi. Basın açıklamalarını okuyan siyasi partiler ve öğrenci toplulukları Filistin halkına ve üniversitedeki Filistinli öğrencilere dayanışma mesajlarını iletti. Filistinli öğrencilerin eylemine katılan bir yoldaşımız da Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları adına Filistinli öğrencilere uluslararası dayanışma mesajını iletti.
Siyonist katil Herzog’un Türkiye ziyaretini İstanbul’da protesto ettik
9 Mart 2022 Çarşamba günü saat 19:00’da Siyonist İsrail’in cumhurbaşkanı, apartheid rejiminin bekçisi ve Filistinlilere yönelik etnik arındırma uygulamalarının yürütücüsü İsaac Herzog’un İstibdad rejiminin davetlisi olarak Türkiye’ye yaptığı ziyareti protesto etmek üzere İstanbul’da bulunan İsrail sözde konsolosluğu önünde bir araya geldik. Eylemimize Tokad, Eğitim İlke Sen ve bir süredir devam eden #HerzogDefol kampanyasından arkadaşlarımız da katılarak bize destek oldular ve bu önemli günde Filistin davasına omuz verdiler. Burada okuduğumuz basın açıklamasını sizlerle paylaşıyoruz:
Değerli basın emekçisi kardeşlerimiz, kıymetli emekçi halkımız,
Filistin halkının katili, ırk ayrımcılığına dayanan bir Apartheid sisteminin başı, Filistin’deki Siyonist işgalin mimarlarından, İsrail cumhurbaşkanı Isaac Herzog bugün Ankara’da. Bu ziyaretten büyük bir utanç duyuyoruz. Kendisine böyle bir davetin yapılmış olmasından dolayı büyük bir öfke içerisindeyiz!
Herzog, Filistin halkının topraklarından sürülmesi ve bir etnik arındırmaya tabi tutulması sonucunda kurulmuş bulunan İsrail adlı gayrımeşru devletin cumhurbaşkanıdır. Bu devlet, bugün Filistin’in tamamını işgal altında tutmakta, Gazze’deki Filistinlileri acımasız bir abluka altında sefalete mahkum etmekte, Kudüs’te yoğun bir etnik arındırma programı uygulamakta, Batı Şeria’da neredeyse her gün en az bir Filistinli’yi katletmektedir. Suriye’yi canı ne zaman istese bombalamakta, bu ülkeye ait Golan Tepeleri’ndeki işgalinden vazgeçmemektedir. Siyonist İsrail, bölgedeki tüm gerici rejimlerin dostu, bölgenin emekçi halklarının düşmanıdır. Böyle bir daveti de, bu alçağın ziyaretini de kabul etmiyoruz!
İstibdad rejiminin bu hamlesi, geçtiğimiz aylarda Mısır ve BAE ile yaptığı normalleşme girişimlerinin bir devamıdır. Nedeni çok açıktır. Bir avuç asalağın zenginliğini daim kılmak için uygulanan ekonomi politikaları, memleketi 70 cente muhtaç kılmış, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri vaktiyle hortumlandığı için de İstibdad rejimi yüzünü 15 Temmuz darbesini destekleyen BAE’ye, Mısır’a, şimdi de vaktiye “one minute” dediği İsrail’e çevirmiştir. Ancak İstibdad rejiminin iktisat politikaları gibi, bunların sonuçlarına yönelik girişimleri de emekçi halkımızın aleyhinedir. Bölgemizde emperyalizm ve Siyonizmi güçlendirecek bu tür girişimler, hem Filistin halkının hem de Türkiye işçi sınıfının aleyhinedir. İsrail ile yakınlaşmayı da, normalleşmeyi de reddediyoruz!
İsrail ile anlaşmaktan ne beklendiğini de biliyoruz. Yıllardır söylediğimiz gibi, Türkiye ile İsrail arasında aslında gerçek bir “küslük” yoktur. Filistin halkının boykot çağrılarına rağmen ticaret almış başını gitmektedir. Zorlu holding gibi gruplar İsrail’e enerji vb sektörlerde yatırım yapmaktadır. İstihbarat anlamında ve askerî alanlardaki ilişkiler sürmektedir. Ama, diplomatik alandaki gerilim, Türkiye burjuvazisini daha büyük adımlar atmaktan alıkoymaktadır. Bugün, İstibdad rejimi, daha önce yarım bıraktığı bir işi tamamına erdirmeye niyetlidir. AKP, Berat Albayrak’ın enerji bakanlığı döneminde, Filistinlilere ait doğalgazın çalınmasında Siyonistlere suç ortağı olma yönünde bir girişimde bulunmuş, o zaman buna “normalleşme” adı verilmişti. Mavi Marmara Davası’nı Türkiye mahkemelerinde düşürecek bir uluslararası antlaşma iki ülke tarafından imzalanmış, Filistin davasını savunanlara İstibdad rejimi yayın organlarında hakaretler edilmişti. Şimdi, İsrail’in Kıbrıs ve Yunanistan ile planladığı EastMed boru hattı projesinin ABD emperyalizminden veto yemesini müteakiben İsrail ve Türkiye bir araya geliyor. Bu yeni normalleşmenin ardında emperyalizmin de olduğunu anlamak hiç de zor değil. Bundan yine İsrail ile iş yapacak olan patronlar fayda sağlayacak. Türkiye’nin işçisi, köylüsü, küçük esnafına İsrail ile yakınlaşmaktan en ufak bir yarar gelmeyecek. Aksine, İsrail güçlendikçe bölge daha istikrarsız olacak, emperyalizmin bölgedeki egemenliği perçinlenecek, halkımız bu yüzden daha büyük bedeller ödeyecek. Biz Filistin Dostları, Filistinlilere ait doğalgaz kaynaklarının yağmalanmasını ve bu şekilde İsrail’in daha da güçlendirilmesini reddediyoruz!
Bugün istibdad medyası, İsrail’in “yola geldiğini”, bu normalleşmenin bizim çıkarımıza olduğunu iddia ediyor. Bu normalleşmeye karşı çıkanları, “dış politikadan anlamamakla” itham ediyor. Evet, biz sadece İstibdad rejimini kurtarmayı amaçlayan bir dış politikayı anlamıyoruz. Kabul de etmiyoruz. Biz, hem emekçi halkımızın hem de Filistinlilerin çıkarına olacak politikaları savunuyoruz. Emperyalizmin yenilmesini, Siyonist İsrail’in yıkılmasını istiyoruz. BAE’den gelecek bir avuç dolarla, İsrail’den alınacak boru hattı ihalesiyle halkımızın abâd olmayacağını, aksine emperyalizm ve bölgedeki müttefikleri güçlendikçe bölgenin daha da istikrarsızlaşacağını, emperyalizmin bölgedeki egemenliğinin perçinleneceğini, halkımızın bu yüzden daha büyük bedeller ödeyeceğini biliyoruz. Bu yüzden, Filistin halkının çağrısına uyulmasını ve İsrail’e yönelik boykot ve yaptırımlar uygulanmasını, İsrail’e yönelik yaptırımları savunuyoruz. İsrail ile askerî, ticarî, diplomatik ve istihbarî tüm ilişkilerin sonlandırılmasını talep ediyoruz. Bugün ise hep bir ağızdan haykırıyoruz: Katil Herzog Türkiye’den defol!
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları
Basın açıklamasına davet
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Platformu olarak Siyonist İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un 9-10 Mart 2022 tarihlerinde Türkiye’ye yapacağı ziyareti ve Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri daha ileri bir noktaya taşıyacak olan yeni girişimleri kınamak, emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin halkının yanında olduğumuzu haykırmak için 9 Mart 2022 Çarşamba günü saat 19:00’da İstanbul’da bulunan İsrail Konsolosluğu önünde bir basın açıklaması gerçekleştireceğiz. Tüm Filistin dostlarını da aramızda görmekten büyük bir mutluluk duyarız.
Fedayin belgeselinin Türkçe altyazılı ilk gösterimini Paris’te gerçekleştirdik
Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları olarak, Corç Abdullah’a Özgürlük Birleşik Kampanyası ve ADHK ile ortaklaşa bir şekilde 21 Ocak Cuma günü Paris’te “Fedayin: Corç Abdullah’ın Savaşı” belgesinin gösterimini gerçekleştirdik. Dersim Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen gösterimde, belgeselin Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin Dostları militanlarının hazırladığı Türkçe altyazılı halini, çoğunluğu Türkiyelilerden oluşan fakat Fransız, Bangladeşli, Tunuslu ve Faslı katılımcıların da olduğu katılımcılar izledi.
Etkinliğin girişinde kurduğumuz stantta platformumuzu tanıtan Türkçe ve İngilizce bildirilerin yanı sıra, Devrimci İşçi Partisi 6. Kongresi’nin kabul ettiği “Corç İbrahim Abdullah’a Özgürlük” başlıklı metnin Fransızca çevirisi de yer aldı.
Devrim şehitleri için yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından başlayan etkinlikte ilk olarak Corç Abdullah’a Özgürlük Kampanyasının bir militanı Fransızca olarak Corç Abdullah yoldaşı ve mücadelesini tanıttı. Filistin Dostları temsilcisi yoldaşımız da katılımcılara Türkçe seslenerek Corç Abdullah’ı Fransız emperyalizminin elinden alma kararlılığımızı vurguladı, tüm katılımcıları 27 Ocak’ta İdari Mahkeme’de görülecek ve Corç Abdullah davasında Fransız devletinin usulsüzlüğünü ortaya serecek olan duruşma sırasında düzenlenecek eyleme katılmaya çağırdı.
Tüm katılımcıların yoğun ilgisini çeken gösterim ve söyleşi, 27 Ocak’ta tekrar buluşma çağrısıyla sona erdi.
Siyonist İsrail ile daha da yakınlaşmaya ve Filistin halkının doğal kaynaklarının çalınmasına hayır!
Filistin’deki Birzeit Üniversitesi Ocak ayı başında Siyonist İsrail’in güvenlik güçlerince basıldı, Filistin halkının mücadelesinde öncü isimler haline gelmiş 5 öğrencinin önce üzerlerine ateş açıldı, ardından da öğrenciler yere yatırılıp darp edilerek tutsak edildi.
Kudüs’ün Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Siyonist İsrail’in uzun süredir uyguladığı, ancak hem mahallede yaşayan Filistinli ailelerin direnişi hem de uluslararası destek sayesinde başarısız olduğu etnik arındırma operasyonu, geçtiğimiz gün yeni bir saldırıyla hızlandı. İsrail, Selhiye ailesinin mahalledeki evini tüm hukuk kaidelerini çiğneyerek yıktı. Aileyi sert kış koşullarında sokağa attı. Muhtemelen mahalledeki diğer Filistinlilere de saldıracak.
Aynı günlerde 48 topraklarının Nakab bölgesinde yaşayan Bedevî topluluklarının yaşam alanları da İsrail’in hedefi oldu. Bedevîlerce yüzlerce yıldır kullanılagelen arazilere, İsrail makamlarınca daha sonraları yeni Yahudi yerleşimlerine dönüşmek üzere ağaç dikimi başlatıldı, buna itiraz eden Bedevîler İsrail güvenlik güçlerinin saldırısına uğradılar.
Biz Siyonizmin son dönemde artan bu ve benzeri saldırılarına karşı ne yaparız, Filistin halkının karşı karşıya kaldığı bu zulüm karşısında onlara nasıl destek olabiliriz diye düşünürken, Erdoğan’ın 17 Ocak günü yaptığı açıklamadan öğreniyoruz ki Siyonist İsrail cumhurbaşkanı Herzog yakında Türkiye’ye geliyor ve Türkiye ile İsrail arasında, zaten gayet “yolunda” giden ticarî, askerî ve istihbarî ilişkilerin daha da hızlanacağı, yeni bir “normalleşme” dönemine giriliyor!
Siyonist İsrail, bölgede emperyalizmin uç karakoludur. Hangi emperyalizm? Irak’ta ve Afganistan’da milyonlarca insanı katleden emperyalizm! Hangi emperyalizm? 15 Temmuz darbe girişimi sırasında TBMM’yi bombalayan uçaklara yakıt ikmali yapan emperyalizm! Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Farsların ve bölgedeki diğer tüm halkların düşmanı olan emperyalizm! Kendisi de etnik ayrımcılığa dayanan, yerleşimci, ırkçı bir devlettir. Filistin halkını topraklarından sürerek kurulmuştur ve genişleme emelleri halen varlığını korumaktadır.
Yani, baş şeytanla yakınlaşacağız! Neden? Çünkü, bu şeytanın elinde Filistin halkından çaldığı doğalgaz var, bunu pazarlamak ve daha da güçlenmek istiyor. AKP iktidarı da bu hırsızlığa ortak olma derdinde! Bu bir önceki “normalleşme” girişiminde, Mavi Marmara Davası düşürülürken de böyleydi, şimdi de böyle. Zaten Erdoğan’ın açıklamasında da açıkça buna referans vardır.
Tekrar tekrar söylüyoruz, bu işten Türkiye’nin emekçi halkına hiçbir yarar yoktur! Çalıntı gazdan gelecek bir avuç dolar halkımızı âbâd etmez, halkımızın düşmanlarını güçlendirir. Dahası, boru hattının Türkiye’den geçmesi projesinin yeniden canlanması, ABD’nin İsrail’in tasarladığı önceki projeye (EastMed) vetosu ile olanaklı olmuştur. Bu veto ve çalıntı gazın Türkiye’den geçirilmesinin mutlaka bir karşılığı olacaktır. Bu da Türkiye’nin emperyalizme daha fazla taviz vermesi anlamına gelecek, haydan gelen para da huya gidecek, bu arada cebi dolan sadece bir avuç müteahhit firma olacaktır.
Vakit, bu yeni girişime karşı çıkma vaktidir. Halkımıza çağrımız, iktidarıyla muhalefetiyle yükseltilecek her türlü İsrail övgüsüne, “işbirliği bizim çıkarımıza olacak” yalanlarına, “İsrail bize muhtaç olduğunu anladı” türünden zırvalara kulağını tıkamasıdır. Ayrıca unutmamalıyız ki, Türkiye’de yaşayan Filistinli kardeşlerimiz arasından bir kaçı da ne yazık ki kendi halklarının gerçekliğinden sıyrılmış, kendi varlıklarını AKP’nin bekasına endekslemişlerdir. Sayıları oldukça az olan bu zevatı da önümüzdeki günlerde AKP’nin bu yeni açılımını desteklerken görmek mümkündür. Oysa Filistin halkının bu palavralara karnı toktur. Son yirmi yılda, Erdoğan yönetimi Siyonist İsrail’in bölgedeki gücünü kıracak hiç bir gerçek uygulamada bulunmamış, en önemlisi de Filistin halkının bu dönemde tüm dünyada yükselttiği boykot, yatırımların geri çektirilmesi ve yaptırımlar (BDS) hareketinin taleplerine kulaklarını tıkamıştır. En son görülmüştür ki, T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, kendi sitesinden Siyonist İsrail’in dağıttığı bursların duyurusunu yayınlamakta, Siyonist rejimin kendisini aklamasına aracılık etmektedir.
Halkımıza çağrımız, bu yeni yakınlaşmaya bir dur demektir. Bizim lehimize olan şey, Siyonist İsrail karşısında Filistinlilerin kazanması, Filistin’deki Siyonist işgalin sonlanması, emperyalizmin bölgemizdeki bu karakolunun yıkılmasıdır. Bölge haklarının İsrail ile işbirliğinden, emperyalizmin pis işlerine taşeronluk yapmaktan en ufak bir çıkarı olamaz.
AKP hükümeti derhal bu girişimden vazgeçtiğini açıklamalı, bu girişiminin aksine, İsrail ile diplomatik, ticarî, askerî ve istihbarî tüm ilişkilerine derhal bir son vermelidir!
Kahrolsun emperyalizm!
Kahrolsun Siyonizm!
Yıkılsın Siyonist İsrail Devleti!
Nehirden denize özgür Filistin!
Filistinli 6 Tutsak Açlık Grevini Sürdürüyor
Yüzbinlerce Filistinli’yi etnik arındırmaya maruz bırakmış, onbinlercesini katletmiş, kalanları da açık hava gettolarında yaşamaya mahkûm kılmış bulunan İsrail, bugün binlerce Filistinli’yi de tutsak etmiş durumda. Kendi verilerine göre bugün 4.000’den fazla Filistinli İsrail hapishanelerinde tutuluyor.
Bunların önemli bir bölümü siyasî nedenlerle tutsak edilmiş durumda. Ancak hangi nedene dayanırsa dayansın, işgalci bir gücün topraklarını işgal ettiği bir halkı bu şekilde tutsak etmesi uluslararası hukukun yetersiz çerçevesi açısından bile sorunlu. Dahası, Siyonistler hukukun en temel ilkelerini dahi ayaklar altına alacak biçimde, bazı tutsakları kendilerine hiçbir açık suçlama yöneltmeden ellerinde tutmayı sürdürüyorlar. İdarî tutukluluk gibi absürd bir isme sahip olan bu uygulama, Siyonist zulmün en uç örneklerinden. Orman kanunlarının bile gerisindeki bu uygulamayla İnsanlar yıllar boyu tutsak edilebiliyor. Şu an İsrail’in elindeki “idarî tutuklu” sayısı 500’ün üzerinde.
Açlık grevini sürdüren altı tutsak da kendilerine yönelik bu idarî tutukluluğu protesto ediyorlar. Aralarında açlık grevine ilk çıkan tutsak olan Keyid Fesfûs, açlık grevinin 73. gününde ve ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Son katılan Şâdi Ebu Ekir dahi bir aydan fazla zamandır açlık grevinde. Üstelik tüm açlık grevcisi Filistinliler İsrail hapishanelerinde en kötü koşullardaki hücrelerde tecrit ediliyor, kötü muameleye maruz kalıyorlar.
Gazze’ye yönelik ablukası, bombardımanları ve Batı Şeria’ya yönelik sistematik (ve her seferinde en az onlarca Filistinli’nin öldüğü) operasyonları ile birlikte düşünüldüğünde, Siyonistlerin Filistinlilere yönelik tutuksak etme uygulamalarının kapsamlı bir Siyonist etnik arındırmanın unsurları olduğu anlaşılıyor. Amaç tarihî Filistin topraklarını Filistinli Araplardan arındırmak. İşte açlık grevleri bu anlamda direniş örgütlerinin silahları, Filistinli gençlerin taşları kadar önemli. Buna nasıl destek olacağımız ise açık. Türkiye’de ve dünyanın her yerinde İsrail’e yönelik boykot, yaptırım ve yatırımların geri çektirilmesi için, Filistin halkının mücadelesini Türkiye’deki istibdad rejiminin ki gibi lafta değil, gerçekten destekleyecek politikalar için, emperyalizm ve Siyonizmin yenilmesi için durmaksızın mücadele!
Eli kanlı Mahmud Abbas İstanbul’da ağırlanıyor!
Filistin Özerk Yönetimi başkanı Mahmud Abbas, 10 Temmuz günü Erdoğan’ın özel davetlisi olarak Türkiye’ye geldi. Erdoğan tarafından Vahdettin Köşkü’nde ağırlanan Abbas Türkiye’de üç gün kalacak.
Abbas’ın ziyareti iki açıdan önemli. Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Mahmud Abbas’a bağlı polis gücü işbirlikçi Abbas yönetimine muhalefeti ile tanınan Nizâr Benât’ı sabaha karşı evine yaptığı bir baskınla gözaltına almış ve burada katletmişti. Filistin halkı Benât’ın hesabını sormak için sokaklara döküldüğünde, karşısında kendilerine vahşice saldıran Filistin Özerk Yönetimi polislerini bulmuştu.
Abbas’ın Benât’ın katlindeki sorumluluğu inkar edilemez. Kendisine sıkı bir muhalefet yürüten ve hatta (Abbas’ın sonradan iptal ettiği) Mayıs seçimlerinde karşısına rakip bir liste çıkaran Benât, Mahmud Abbas’ın yozlaşmış iktidarı açısından ciddi bir tehlike doğurduğu için katledildi. Filistin halkı da Benât’ın katlinden sonraki eylemlerinde sık sık Eş-Şab Yurîd Iskât En-Nizâm, yani halk rejimi devirmek istiyor sloganını atarken, olayın salt bir kötü muamele hadisesi olmadığının bilincinde olduğunu göstermişti.
Yani Abbas, İstanbul’a elinde Benât’ın kanı ile geldi. Erdoğan ise kendisini bu açık cinayet için sorumlu tutmak bir yana, 2018 yılında Filistin Özerk Yönetimi ile Türkiye arasında yapılan ve Filistin polisinin (Mahmud Abbas’ın silahlı güçlerinin) Türkiye tarafından eğitilmesini içeren antlaşmanın askıya alınması gibi bir uygulamayı dahi düşünmemekte. Oysa Mahmud Abbas’ın polis teşkilâtı zaten İsrail ile işbirliği içinde çalışan, hem İsrail’in hem de Abbas’ın pis işlerini yapan bir ihanet örgütüdür. Bu örgütün Türkiye tarafından eğitiminin yapılabilmesi, ancak İsrail’in de dahli ile olanaklıdır. Yoksa Filistin polis gücü işgal altındaki Filistin’den çıkamaz ya da tersi, eğitimi verecek olanlar işgal altındaki topraklara giremez. Filistin halkının çıkarı ise, bu örgütün lağvedilmesi ve hem işgalle mücadele edecek hem de içeride güvenliği sağlayacak milislerin kurulmasında, İsrail’e karşı fiilen savaşan direniş örgütlerinin silahlandırılmasındadır. Ancak, Erdoğan’ın istibdad rejimi göbekten emperyalizm ve Siyonizme bağlı olduğundan, Abbas rejimine Gezi zamanından itibaren iyice uzmanlaştığı en iyi bildiği şeyi öğretmekten öteye gitmek istememektedir: mücadele eden halka saldırmak, gaz fişekleri ile yaralamak, öldürmek.
Abbas’ın ziyaretinin ikinci önemi, İsrail’in Kanal 12 televizyonunun bugün açıkladığı bilgide yatıyor. Buna göre Abbas, Siyonistlerle 2014 yılında yarım kalan görüşmeleri yeniden başlatabilmek (Filistin’i Siyonistlere peşkeş çekmeyi sürdürmek) için Biden’a bir talepler listesi hazırlamakta. Listenin içeriğinin henüz netleşmediği söyleniyor ve anlaşılan Abbas bu konuda görüşmek için İstanbul’a gelmiş bulunuyor. Abbas’ı Erdoğan ile görüşmeye Biden bile yönlendirmiş olabilir. Her ne olursa olsun, Oslo sürecine daha derin bir sadakat anlamı taşıyan bu tür bir girişime istibdad rejiminin en ufak bir desteği dahi, Türkler, Kürtler, Araplar ve tüm bölge halklarına bir ihanet anlamına gelecektir.
Filistin Özerk Yönetimi hainliğe devam ediyor!
Filistin Özerk Yönetimi polisinin muhalif siyasetçi Nizâr Benât’ı gözaltında katletmesinin ardından Batı Şeria genelinde başlayan gösteriler, bu işbirlikçi oluşumun zaten uzun zamandır ayyuka çıkmış işbirlikçiliğinin ve Filistin halkının mücadelesi önünde bir engel halini almasının iyice gözler önüne serilmesi sonucunu doğurdu.
Siyonizm karşıtı bir aktivist olan Benât’ın katlinin ardından sokaklara dökülen göstericiler, özerk yönetime olan öfkelerini “Halk rejimi devirmek istiyor!” sloganları ile ifade etti. Polisin karşılığı ise, 26 Haziran’da Ramallah’ta yapılan gösteri başta olmak üzere tüm gösterilere acımasızca saldırmak ve göstericilerin üzerine gaz bombaları yağdırmak, gazetecileri bile sopa ve taşlarla darp etmek oldu. Olayları takip eden El Hak adlı Filistinli insan hakları örgütünün mensupları, kendilerini istihbarat mensubu olarak tanıtan kişilerce darp edildiler ve telefonlarına bu kişilerce el konuldu.
Üstelik, herkesin kanını donduran bir gelişme, eylemler sırasında Filistin Özerk Yönetimi polisinin Siyonist İsrail’in Filistinli göstericilere karşı uyguladığı bir taktiği aynen uyguladığının görülmesi oldu. Eylem görüntülerinde sivil giyimli polisler göstericilerin arasına karışıyor ve bir aşamada yanlarındaki göstericileri yakalayarak gözaltına alıyor, bir yandan dövüp bir yandan sürükleyerek götürüyorlardı. Hemen ardından Filistinli haber siteleri, Filistin Özerk Yönetimi’nin göstericilere karşı kullanmak üzere İsrail’den biber gazı gibi bazı mühimmattan talep ettiğini de yazdı.
Dahası, Electronic Intifada sitesinin aktardığı bilgilere göre Benât’ın gözaltına alındığı ev de zaten El Halil’in İsrail ordusu kontrolünde olan bölümünde yer almakta ve bu, Benât’ın yakalanmasında Filistin Özerk Yönetimi’nin İsrail ile koordineli hareket ettiğinin de bir kanıtı. 1990’ların ortalarında kurulduğundan bu yana, bu “özerk yönetimin” işgalci İsrail ile “güvenlik koordinasyonu” adı altında birlikte çalıştığı biliniyor. Bu sayede İsrail kendi askerlerini riske atmaktan kurtuluyor. Emperyalistler de bu pis işleri yapması karşılığında bu oluşumu finanse ediyorlar.
Siyonist etnik temizliğin, apartheid uygulamalarının, Gazze’ye yönelik abluka ve sistematik saldırıların bu kadar dayanılmaz bir hal aldığı bir dönemde, Filistin Özerk Yönetimi Filistin halkı için her zamankinden daha büyük bir engel halini almış bulunuyor.