
İsrail, geçtiğimiz ay itibariyle Gazze’de 60.000 Filistinli’yi katletmiş durumda. Bu, resmî rakam. Gerçek ölü sayısı muhtemelen 100 binin üzerinde. Çünkü Gazze kentlerinin büyük bölümü enkaz halinde ve yıkıntıların altında yatan, cesedine ulaşılamayan binlerce insan var. Buna İsrail saldırılarında yaralanan 160.000 Filistinliyi eklemek gerek. Gazze’nin tarım alanları, üretim tesisleri, sağlık altyapısı, kanalizasyon ve içme suyu sistemleri neredeyse tamamen İsrail tarafından yok edilmiş durumda. Sadece Gazze de değil, Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Yemen ve elbette İran, Filistin’deki Siyonist sömürgeciliği reddettikleri için bu gayrimeşru devletin silahlı güçlerinin hedefi oldu ve olmayı sürdürüyor. Filistinliler İsrail Siyonizmi ve onun her daim destekçisi olmuş Avrupa ve ABD emperyalizmleri ile savaşıyorlar. Bunlar bizim de düşmanlarımız. Her gün emekçi halkımızın ürettiği zenginliğin büyük bir kısmını iç ederek yaşayan patronlar, tepesinde emperyalistlerin ve bunların kapitalist müttefiklerinin olduğu, bu lanet sistemin birer elemanı. İstibdadın sendikalaşmayı zorlaştıran yasalarla, vergi teşvikleriyle, grev yasakları ile koruduğu büyük şirketler, dünya kapitalizminin birer halkası. Kapitalizm bir avuç parababası iyi yaşasın diye dünyanın dört bir yanında kimimizi sömürüyor, kimimizi yerinden yurdundan ediyor, kimimizi katlediyor. Bu yüzden Filistin halkı siper yoldaşımızdır. Onlar kazanırsa, emperyalistler ve Siyonistler kaybederse biz de kazanırız. Aksi, emekçi halkımız için daha fazla sömürü, yoksulluk ve emperyalizmin savaşlarında asker yapılıp yaklaşan 3. Dünya Savaşı’nda cepheden cepheye sürülmek olacaktır.
Filistinliler son bir kaç aydır Siyonistlerin ve emperyalistlerin yarattığı bir başka belayla daha savaşıyor: açlık! Birleşmiş Milletler verilerine göre Gazze’de şu an açlık yaşayan insan sayısı 500 binden fazla! Eylül’de bu sayının 650 bin olacağı söyleniyor. 132 bin çocuğun karşı karşıya olduğu yetersiz beslenmeden kaynaklı sorunlar, geri dönüşü olmayan yıkıcı bir aşamaya ulaşacak. Bu yılın başından bu yana 300’den fazla Filistinli açlıktan yaşamını yitirdi. Bunların 100’den fazlası çocuk. Bu sayının da artacağı kesin! Görgü tanıkları kamplardaki çocukların ellerine kağıt-kalem aldıklarında yiyecek özlemi, hatta ölüm isteği gösteren resimler çizdiğini söylüyor. Buna bir dur demeliyiz. Gözümüzün önünde kardeşlerimizin yok edilmesini, komşumuz açken tok yatmayı kabul edemeyiz.
Emperyalizme ve Siyonizme karşı mücadeleye atılmalıyız. Eskiden bir mücadele ediyorsak, bugün beş mücadele etmeliyiz. Bu iki belayı yenecek güç emekçi halkımızın örgütlü gücüdür. Dünya proletaryasının örgütlü gücüdür. Başkası değil.
Düşmanlarımız da sanıldığı kadar güçlü değil. Emperyalizm 2008 krizinden bu yana sendeliyor, ABD hem krizle hem giderek derinleşen iç çelişkileri ile uğraşıyor. Avrupa emperyalizmi zaten ortasından çatlamış yapısıyla, askerî zaafları ve iktisadî zayıflığıyla titrek bir vaziyette. İsrail, giriştiği soykırım ile tüm dünyada on yıllarca milyarlarca dolar saçarak inşa ettiği “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” imajının tarumar olmasını çaresizlikle izliyor. İçeride Netanyahu karşıtlığında kendini gösteren yarılma, sertleşmesi durumunda daha büyük krizlere gebe. Üstelik İsrail ekonomisi de iyi durumda değil.
Fakat dikkat! Mücadelemizde İsrail ile ticaret yapan üyeleri olan MÜSİAD’a da, Batı Asya halklarının belası tekfirciliğin ve mezhepçiliğin taşıyıcısı İHH gibilerine de, Filistin direniş örgütlerine “terör eylemleri yapıyorlar” deyip, Filistin’i iç politika malzemesine çevirmeye uğraşan CHP’ye de güvenemeyiz. Hele memleketin başına çöreklenmiş istibdad rejimine, asla!
El Aksa Tûfânı’ndan hemen önce, Filistin gazının İsrail tarafından çalınmasında işbirliği için Netanyahu ile görüşmeler yapıp, İsrail cumhurbaşkanını Ankara’da ağırlayan istibdad rejimi, Filistin halkının uğradığı soykırım karşısında çok uzun bir süre kılını kıpırdatmadıktan sonra ticarete sözde bazı tahditler getirmiş, ancak bunların palavra olduğu kısa sürede anlaşılmıştı. Geçtiğimiz ay, nasıl oluyorsa İsrail ile ticareti bir kez daha yasakladı, ülke hava sahasını da İsrail’e kapattığını açıkladı. Bunların da palavra olduğu, gemi ve hava trafiği verilerinden anlaşıldı. Son olarak da TBMM’de Gazze için olağanüstü bir oturum yapıldı. Burada alınan kararlarda İsrail’i durduracak hiç bir yaptırım olmadığı gibi, İsrail’in İran’a yönelik saldırıları da “İsrail-İran gerilimi” olarak tanımlanıyor. Tek başına bu tarafsızlık ifadesi bile, AKP-MHP istibdadının İsrail ile meselesinin sadece İran’dan boşalan alanların paylaşımıyla ilgili olduğunu gösteriyor. Yani istibdad, sadece Türkiye burjuvazisine nefes aldıracak petrol açılımını güvenceye almak için didişiyor İsrail ile. Yoksa Kürecik ve İncirlik üslerinin kapatılması, Türkiye’de cirit atan ve Gazze’deki soykırıma katılmış bulunan İsrail askerlerinin yargılanması ve nihayetinde İsrail’e tam bir ambargo uygulanması, İsrail’i dizlerinin üzerine çökertecek hamleler olurdu.
Neden? Çünkü istibdad fiilen emperyalizmin safında. Bu yüzden, İsrail’i kınamaktan bir adım öteye gidemiyor. Görevimiz, işte bunları yapabilecek, emperyalistlerden aldığı icazet oranında değil, emekçi halkının maslahatı doğrultusunda dış politika yapacak, soykırımcı Siyonistlerle asla yan yana durmayacak, İncirlik ve Kürecik’i kapatacak, İsrail’e bir tam ambargo uygulayabilecek bir işçi emekçi hükümeti için çalışmaktır. Bu yolda yürürken işçi sınıfının yumruğunu masaya indirip, Siyonizme lafta değil, gerçekten zarar vermektir. Haydi, hep birlikte soykırımı durdurmak için emperyalizm, Siyonizm ve istibdad ile mücadeleye!
