Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları olarak, İkinci İntifada’nın 20. yılı, Sabra ve Şatilla katliamlarının 38. yılı vesilesiyle, Trump’ın “100. Yılın Anlaşması” adı altında giriştiği, sadece Filistin halkına değil tüm bölgeye esaret ve kan getirecek emperyalist plana ve İsrail’le normalleşme çabalarına karşı İsrail’in Levent’te bulunan sözde konsolosluğu önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdik.
Türkçe, Arapça ve İngilizce “Trump’ın emperyalist Planı ve İsrail’le normalleşmeye hayır! Yaşasın İntifada!” yazılı bir pankartla gerçekleştirdiğimiz eylem boyunca Emperyalizme ve Siyonizme karşı Filistin halkıyla dayanışma adına “Nehirden denize özgür Filistin”, “Elçi defolsun ilişkiler kesilsin”, “Siyonizm yenilecek direnen Filistin kazanacak” sloganlarını attık.
Platformumuzun sözcülerinden Kutlu Dane’nin yaptığı konuşmanın tam metnini sizlerle paylaşıyoruz:
Değerli basın mensupları, Filistin halkının sevgili dostları,
Bugün Filistin meselesine dair iki önemli yıldönümü ve bir dizi güncel gelişme vesilesi ile bir kez daha İsrail’in sözde konsolosluk binasının önündeyiz. Amacımız, Filistin halkının topraklarına geri dönüş hakkına olan desteğimizi bir kez daha ilan ve işgalci İsrail’i ile birlikte ABD emperyalizmini ve tüm emperyalist/Siyonist işbirlikçilerini tel’in etmektir.
Siyonistler son dönemde artan bir biçimde, 1948 yılında başka bir halkı topraklarından sürerek kurdukları sözde devletlerinin ne kadar medenî, ne kadar modern olduğu propagandasını ne yazık ki başarıyla sürdürüyorlar. Arkamızdaki konsolosluk binası, pek çok kirli işinin yanı sıra ülkemizde bu tür bir faaliyetin sürdürülmesinde de görev yapmakta.
Oysa gerçek böyle değil.
Bundan 38 yıl önce, o dönem Lübnan’da işgalci olan Siyonist İsrail ordusunun kuşatma altına aldığı, Filistinli mültecilere ait Sabra ve Şatilla kamplarında İsrail’in müttefiki Falanjistler tarafından bir katliam gerçekleştirildi. Siyonist İsrail ordusunun gözetiminde kampa giren Falanjistler, 3.000’in üzerinde Filistinli mülteciyi burada katlettiler. Katliam sürerken, kampı kuşatmış bulunan İsrail ordusu, katliamcıların işini kolaylaştırmak için kampın üzerine aydınlatma fişekleri atıyor, sivil halkın kamptan çıkmasını engelliyordu.
İsrail ve hempaları, bu katliamı, Filistinli direniş gruplarının yapılan antlaşma dolayısıyla Lübnan’ı terk ettiği ve henüz bu kampları koruması beklenen uluslararası birliklerin göreve başlamamış olduğu bir kaç günlük sürede yapmıştı. Yani ortada planlı bir alçaklık söz konusuydu.
Öyle bir alçaklık ki, Siyonistlerin 1948’de bu halkı topraklarından sürdükleri yetmemiş, Filistinlileri kaçarak sığındıkları kamplarda da yıllar sonra bulup katletmişlerdi. Bu bir etnik temizlik denemesiydi ve ilhamını hiç kuşku yok ki Alman Nazizminin uygulamalarından almaktaydı. Nazilerin katlettiği Anne Frank bugünleri görebilseydi, kendilerini Yahudi halkının temsilcisi sayan bu barbarların eminiz ki yüzüne tükürür, kampta katledilen Filistinli kardeşlerinin yasını tutardı.
Sabra ve Şatilla kamplarındaki katliam, Filistinlilerin geri dönüş hakkına bir saldırıydı.
Ancak Filistin halkı boyun eğmedi! Daha 1930’lu yıllardan başlayarak Siyonistlerce işlenen Sabra ve Şatilla benzeri nice katliamları yaşadıktan sonra Filistinli direniş örgütlerinin öncülüğünde, tüm dünyaya örnek olan ve ilham veren bir mücadeleye girişti. Bu mücadeleyi 1987 ve 2000 yıllarında iki büyük halk isyanı, Biladüşşam’daki adıyla intifada ile taçlandırdı. İçinde bulunduğumuz hafta, aynı zamanda bunların ikincisinin, 28 Eylül 2000 tarihinde başlayan İkinci İntifada’nın da yıldönümüdür. Bu muazzam başkaldırı sırasında 4.000’den fazla Filistinli Siyonistlerce katledilmiş, henüz ayaklanmanın ikinci gününde 11 yaşındaki Muhammed Durra’nın babasının arkasına saklanmış haldeyken Siyonistlerce katledilmesi tüm dünyaya Siyonizmin ne biçim bir barbarlık olduğunu bir kez daha göstermişti.
2. İntifada, Filistinlilerin geri dönüş haklarını elde etmek için yaptıkları bir kalkışmaydı.
Ancak Filistin halkı intifadalarda topraklarına dönmek için sayıları binlerle ifade edilen şehitler verirken, Filistin önderliğinin bir kısmı, gayrimeşru İsrail Devleti’ni tanımak ve bunun sopası altında Filistinlilere devlet görünümlü bir zillet yaşatmak için çoktan girişimlere başlamışlardı. İhanet Enver Sedat’ın Mısır’ı ile başladı. Yasir Arafat bu trene 80’lerde bindi. Oslo süreci adı verilen görüşmelerin sonucunda, bugün Filistin Özerk Yönetimi adında, İsrail’in Batı Şeria’daki pis işlerini yapan bir kurum var! Emperyalizm ve Siyonizm ile gerici Arap rejimleri bazen açıktan bazen perde arkasından iş pişirdikçe, Filistin halkının topraklarına dönme ümidi de, bölge halklarının İsrail adlı emperyalist karakolundan kurtulma şansı da giderek zayıflamaktaydı. Bugün, ABD emperyalizminin tam olarak emir eri haline gelmiş pek çok Arap devleti, Enver Sedat’a rahmet okutacak bir şekilde, Siyonist oluşumun varlığını kabul ederek, daha ileri, daha büyük alçaklıklara kapı aralıyorlar. Trump’ın “yüzyılın antlaşması” adını verdiği, Filistinlilere toprakları karşılığında Arap petrollerinden biraz para ve Filistin toprakları içinde küçük adacıklar veren antlaşmasının gerçekleşmesi ve kendilerine ABD silahları verilmesi için Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, İsrail ile “normalleşme” adı verilen antlaşmalar imzaladılar. Sırada muhtemelen Umman, bir süre sonra da Suudi Arabistan var.
Normalleşme adı verilen bu rezillik, Filistinlilerin geri dönüş haklarına açık bir saldırıdır.
Ama, arkamızdaki binanın Siyonist sakinleri, işin bu kadar kolay olacağını sanmasınlar. Filistin halkı boyun eğmemeye, biz de bu halkın yanında olmaya devam edeceğiz. Bunu anlamak için, Manama’nın, Kahire’nin ve diğer pek çok Arap kentinin sokaklarına dökülen Siyonizm karşıtı göstericilere, Latin Amerika’nın, Avrupa ve ABD’nin metropollerinde yapılan İsrail karşıtı gösterilere bakmaları, esir tuttukları Filistinli mahkumların kıramadıkları direncini hatırlamaları yeter!
Filistin halkının geri dönüş hakkı için mücadelesi sürecek! İsrail yıkılana dek!
Buradan, iktidara da sesleniyoruz. Kızdığınız Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, aslında bu “normalleşme” girişimleri sonucunda sizin uzun zamandır bulunduğunuz noktaya gelmiş bulunuyorlar. Şimdilik dahası değil! Biz Filistin dostları, bir kaç yıl önceki Türkiye-İsrail normalleşmesini de, yıllardır katlanarak artan ticaret rakamlarını da, iki ülke arasındaki istihbarî ve askerî işbirliğini de, Mavi Marmara davasının düşürülmesini de unutmuş değiliz. Artık Filistin halkını Doğu Akdeniz’in doğalgaz pazarlıklarında kullanmayı bırakın! Size defalarca söylediğimiz gibi, elçiyi kovun! İsrail ile ticareti durdurun! İsrail ile her türden işbirliğine bir son verin!
Sözlerimize son verirken, bugün burada, Samidoun Filistinli Esirler Dayanışma Ağı’nın başını çektiği, aralarında bizim de yer aldığımız bir dizi Filistin dostu örgütün çağrısı vesilesi ile bulunduğumuzu belirtmek isteriz. Biz, Siyonist İsrail yıkılana dek Türkiye’de Siyonistlerin ensesinde olmayı, uluslararası alanda Filistin halkının talep ettiği dayanışmayı göstermeyi, Siyonizme ve emperyalizme karşı sonuna kadar savaşmayı sürdüreceğiz!
Sürdürelim ki, yeni Sabra ve Şatillalar olmasın. Sürdürelim ki, Siyonist İsrail’in tabutuna çivi çaktığımız, denizden nehire özgür, laik, demokratik ve sosyalist bir Filistin’i kurduğumuz bir son intifadayı görelim!
Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları
25 Eylül 2020